Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Ocak, 2025 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

İLK İSYAN “İstanbul’daki şehzâdenin yanına gideriz”

 İLK İSYAN “İstanbul’daki şehzâdenin yanına gideriz”  II. Murad, 1444’de Varna Savaşı’nı kazandıktan sonra tahta tekrar çıkmayarak Manisa’ya çekilmişti. Ancak Veziriazam Çandarlı Halil Paşa, II. Mehmed’i destekleyen Şehabeddin, Saruca ve Zağanos paşalarla anlaşamıyordu ve II. Murad’ın tekrar tahta çıkmasını istiyordu.  II. Mehmed’in ilk hükümdarlığı sırasında, yeniçeriler Şehabeddin Paşa’nın vaktiyle Macaristan seferi sırasında tedbirsizliği yüzünden arkadaşlarını kırdırdığını bahane ederek ayaklandılar. İsyanda paranın değerinin düşürülmesinin de etkisi vardı.  Yeniçeriler, Şehabeddin Paşa’yı öldürmek için evini bastılar, ancak paşayı elegeçiremediler. Paşanın evini yağmaladıktan sonra Edirne’nin doğusunda bir tepeye çekildiler. Yıldırım Bayezid’in oğlu olduğu iddia edilen ve İstanbul’da bulunan şehzadenin yanına gidecekleri tehdidini savurdular. İsyan, yeniçerilerin maaşlarına yarım (buçuk) akçe zam yapılarak yatıştırılabildi.  Ayaklanmanın asıl sebebi ise Çan...

YENİÇERİLERİN KILIÇLARININ ALTINDAN GEÇEN SULTAN

 YENİÇERİLERİN KILIÇLARININ ALTINDAN GEÇEN SULTAN  “Bu edepsizlik sizin aklınızın kusurudur” Fatih Sultan Mehmed ikinci defa tahta geçtikten sonra 1451’de Karaman seferine çıktı. Osmanlı ordusunu karşısında gören Karamanoğlu aman dileyince Fatih, Osmanlı topraklarına geri döndü.  Genç sultan Bursa’da iken yeniçeriler sefer bahşişi isteriz diye kazan kaldırdılar. Yolun iki tarafında silahlı saf tutan yeniçeriler, Fatih’e “Padişahımızın ilk seferidir, kullara ihsan gerek” dediler. Askerin bu davranışından oldukça rahatsız olup incinen Fatih, 10 kise akçeyi askere dağıtıp ortalığı sakinleştirdi.  Ardından Yeniçeri Ağası Kurtçu Doğan’ı falakaya yatırtıp, görevinden azletti. Yerine Mustafa Bey’i yeniçeri ağası yaptı. Yeniçeri subayları da Fatih’in öfkesinden nasiplerini aldı. Yayabaşlarını çağırıp, “Bu edepsizlik sizin aklınızın kusurudur” diyerek onlara yüzer sopa vurdurdu ve görevlerinden azletti.  Yeniçerileri kontrol altında tutmak için kendisine bağlı birkaç bin...

FATİH’İN ÖLÜMÜ VE YAĞMALANAN İSTANBUL

 FATİH’İN ÖLÜMÜ VE YAĞMALANAN İSTANBUL  “Aç kurt koyuna nasıl koyulursa İstanbul’a öyle koyuldular” İstanbul’da ilk askerî isyan, bu şehrin fatihi II. Mehmed vefat ettiğinde yaşandı. İstanbul gibi stratejik bir şehri 1453’de fethederek Osmanlı ve dünya tarihinin gidişatını değiştiren Fatih Sultan Mehmed, nikris hastalığından muzdarip olduğu için son zamanlarında adım atmakta bile zorluk çekmekteydi.  Hastalığına rağmen ordunun başında, büyük ihtimalle Mısır’a sefer düzenlemek üzere 27 Nisan 1481’de İstanbul’dan ayrıldı. Halka ve askere hâlâ güçlü bir hükümdar olduğunu göstermek için, dayanılmaz acılara katlanmak pahasına, şehirden at üstünde çıktı.  Sultan II. Mehmed, Üsküdar’a geçtiğinde hastalığı artık yerinden kalkmasına bile müsaade etmeyecek derecede arttı. Hekimler tüm imkanlarını kullanarak Fatih’i iyileştirmeye çalışırken, askerler de birkaç gün Üsküdar’da beklemek zorunda kaldılar.  Hazırlanan ilaçlar padişahın ağrılarını biraz hafifletir hafifletmez as...

ASKERİN DESTEĞİYLE BABASINI DEVİREN ŞEHZÂDE

 ASKERİN DESTEĞİYLE BABASINI DEVİREN ŞEHZÂDE  “Bilin ki biz köpek değil erkek arslanız, bize gıda olarak kelle gerektir” Türk hâkimiyet anlayışında hanedanın bütün erkek üyelerinin hükümdar olmaya hakları vardı. Bu belirsizlik sürekli taht mücadelelerine yol açardı. Hatta Türk devletlerinin çoğunun yıkılmasının en önemli sebebi de buydu.  Çeşitli vasıta ve kişileri kullanarak hükümdar olanlar, tahtını sağlama almak için ilk iş olarak diğer hükümdar adaylarını ortadan kaldırıyorlardı. Hükümdarlar, şayet yaşlanacak kadar tahtta kalmayı başarırlarsa, evladı arasında en çok sevdiği şehzâdeyi kendi yerine hükümdar bırakmak için uygun ortamı hazırlamaya uğraşırlardı.  Ancak tahta geçiş sırasını tayin edecek kesin bir kanun olmadığından, hükümdarın ölümüyle saltanat mücadeleleri tekrar başlardı. Hatta hükümdar hayatta iken dahi isyan bayrağını kaldıran şehzâdelere rastlanmaktaydı.  Aceleci şehzâdeler mücadeleyi kaybederlerse, sonları yağlı kementle boğulmaktı. Tahta ge...

YAVUZ’UN ÇADIRINA KURŞUN ATTILAR

 YAVUZ’UN ÇADIRINA KURŞUN ATTILAR  “Eğer er iseniz benimle gelin Yoksa ben yalnız başıma da giderim” Yavuz Sultan Selim, tahta asker tarafından Safevi tehlikesini önlemek için çıkarılmıştı ama İran seferi sırasında askerle karşı karşıya geldi. Safeviler, Osmanlı ordusunun ilerleyişini güçleştirmek için bölgede büyük tahribat yapmış, otlakları yakmış ve civardaki ahaliyi Azerbaycan taraflarına sürmüştü.  Yavuz Sultan Selim’in iaşe buhranını önlemek için daha evvel aldığı bütün tedbirlere rağmen, bu tahribat yüzünden, askerler konaklarda kendilerine içecek su ve hayvanlarına yedirecek ot bulmakta büyük sıkıntı çektiler.  16 Ağustos’da Sakallu Köyü Menzili’ne ulaşıldığında açıktan açığa isyana başladılar. Eleşkirt düzlüğüne gelinince, Yeniçeriler eskimiş ve yırtılmış ayakkabılarını tüfekleri üzerine asarak huzursuzluklarını gösterdiler. Yeniçeriler, bir türlü ortaya çıkmayan düşmana karşı ilerlemenin beyhude olduğunu söylüyorlardı.  Yeniçeriler işi padişahın çadırı...

KANUNÎ’YE BİLE İSYAN ETTİLER

 KANUNÎ’YE BİLE İSYAN ETTİLER  “Bizim bu fesada rızamız yokdur” 1525’te İstanbul’da yeniçeri bir kez daha isyan edip, şehrin büyük bir kısmını yağmalamıştı. İkbal basamaklarını hızla tırmanan Veziriazam Makbul İbrahim Paşa’nın, isyan eden Hain Ahmed Paşa gailesini bertaraf etmek için 1524’te Mısır’a gitmesini fırsat bilen muhalifleri yeniçerileri isyana teşvik ettiler.  Sultan Süleyman, Edirne’den yeni dönmüş ve Kâğıthane’ye gelmişti. Padişahın yokluğundan da yararlanan yeniçeriler, 16 Mayıs 1525’te İstanbul’da başta Veziriazam İbrahim Paşa’nın sarayı olmak üzere Vezir Ayas Paşa ve Defterdar Abdüs-selam gibi devlet ricalinin konaklarını, gümrükleri, dükkânları ve halkın evlerini yağmaladılar.  Ertesi gün yeniçeriler ağa kapısına gelip, “Bizim bu fesada rızamız ve şenâatden haberimiz yokdur. Teftiş edin, bulunsun” dediler. Kâğıthane’de bulunan Sultan Süleyman da askerin isyan ettiğini öğrenir öğrenmez hemen deniz yoluyla İstanbul’a gelmişti.  Sultan, ilk iş olara...

II. SELİM’İN TAHTA ÇIKARKEN BAŞINA GELENLER

 II. SELİM’İN TAHTA ÇIKARKEN BAŞINA GELENLER  “Dur a! Dur!” 1566’da arabayla Sigetvar önlerine kadar giden Kanunî, burada kalenin fethedildiğini göremeden, 6/7 Eylül gecesi vefat etti. Sigetvar Kalesi düşmek üzereydi. Böyle bir durumda padişahın ölüm haberinin etrafa yayılması, hem askerlerin maneviyatını bozarak bir aydan beri çekilen sıkıntıları boşa çıkartabilir hem de düşmanları harekete geçirebilirdi.  Veziriazam Sokollu Mehmed Paşa, Muhteşem Süleyman’ın ecele mağlup olduğunu sır olarak saklamak üzere azami gayret gösterip, padişah hâlâ yaşıyormuş gibi kalenin fethi için son hazırlıkları tamamlamaya çalıştı.  Nihayet 7 Eylül’de Sigetvar fethedilince tek veliahd olan Kütahya’daki Şehzâde Selim’e mektup gönderip, hem bu fethi bildirdi hem de babasının vefat ettiğini ve derhal bu tarafa gelmesi gerektiğini haber verdi. Hasan Çavuş tarafından getirilen veziriazamın mektubu 12 gün sonra, Kütahya dışındaki Sıçanlı’da kendisine ulaştırılan II. Selim, hemen şehre döndü....

YENİÇERİ-SİPAHİ KAVGASI

 YENİÇERİ-SİPAHİ KAVGASI  “Bre kara köpek, niye geldin?” Kapıkulları birçok gruptan oluşmasına rağmen bunlardan asıl güçlü olanlar yeniçeriler ve sipahilerdi. Kapıkulu sipahileri teşrifatta daha öncelikli bir yere sahip ve en az yeniçeriler kadar etkili olmalarına rağmen daha çok yeniçeriler ön planda gözükür.  Böylesine birbirine yakın görevler ifa eden ve merkezde etkili olan bu iki askerî grubun birbirleri ile olan ilişkileri hem devletin tarihi seyrini, hem de tepedeki hizipler arasındaki güç mücadelesini yansıtır.  Yeniçerilerin sınırsız bir biçimde güçlenip zamanla devletin elini kolunu bağlaması, devlet adamlarının yeniçeri-sipahi ilişkilerini yanlış idare etmesinden dolayıdır. Osmanlı tarihinde yeniçeri-sipahi kavgası ilk defa büyük boyutlarda III. Murad döneminde Şehzâde Mehmed’in muhteşem sünnet düğününde yaşandı.  III. Murad’ın 1582’de oğlu Şehzâde Mehmed için tertiplediği sünnet düğünü, Osmanlı İstanbulu’nun şahid olduğu en büyük eğlencelerden biridi...

BEYLERBEYİ VAK’ASI

 BEYLERBEYİ VAK’ASI  “Sözüm geçmedi” 2 Nisan 1589’da kapıkulu askeri, değeri düşük akçe ile maaşlarının ödenmesini kabul etmedi ve büyük bir isyan başlattı. Bu isyan, bir yönüyle daha önceki asker isyanlarından farklıydı. Topkapı Sarayı önlerine gelen yeniçeriler, Osmanlı tarihinde ilk defa, saraya gönderdikleri listeyle Rumeli Beylerbeyi Doğancı Mehmed Paşa, Başdefterdar Mahmud Paşa ve bazı devlet adamlarının kellelerini istemişlerdi.  Paranın her geçen gün ayarının düşürülmesi Osmanlı akçesinin piyasadaki alım gücünü azaltmakta ve bundan da en fazla maaşlı askerler, yani kapıkulu askeri zarar görmekteydi. İstanbul esnafı ayarı düşük akçe ile alış veriş yapmak istemediği için kapıkulu askeri zor duruma düşmüştü.  Artık dayanacak güçleri kalmayan yeniçeriler, önce şeyhülislâma daha sonra da Veziriazam Siyavuş Paşa’ya durumlarını arz ettiler, ancak istediklerini elde edemeyince daha etkili bir çözüm için Topkapı Sarayı’nın önünde toplandılar. Hatta sarayın dış ve iç a...

DEFTERDARIN KELLESİNİ ALAMADILAR

 DEFTERDARIN KELLESİNİ ALAMADILAR  “Biz çoktan kâfir olduk” Osmanlı tarihinde ilk defa 1589’da yeniçerilerin başlattığı Divân-ı Hümâyûn’u basıp istediklerini yaptırma geleneği, 1593’de bu defa kapıkulu sipahileri tarafından icra edilmek istendi. 27 Ocak 1593’de kapıkulları üç aylık ulûfelerini almak için mutad üzere sarayda toplanmışlardı.  Yeniçeriler ulûfelerini tam olarak alıp saraydan ayrıldılar. Fakat sıra kapıkulu sipahilerine geldiğinde, bunlara hazinede yaşanan sıkıntı yüzünden maaşlarının yalnızca bir kısmı verilebildi ve noksanlarının daha sonra tamamlanacağı vaadedildi.  Fakat sipahilerden bazıları, ulûfe dağıtımlarında sürekli haksızlığa maruz kaldıklarını, yeniçerilere ulûfeleri tam olarak verilirken kendilerine eksik ödeme yapıldığını, daha sonra ise alacaklarını tahsilde büyük sıkıntı yaşadıklarını iddia edip bu defa eksik maaş almaya yanaşmadılar.  Hazineden birkaç yük akçe daha çıkartılıp maaşlarına ilave edildiyse de tavırları değişmedi. İçleri...

SİPAHİ İSYANI

 SİPAHİ İSYANI  “Avratlarınız boş ve kendiniz kâfirlersiniz” Avusturya harbinin şiddetle devam ettiği, Erdel, Eflak ve Boğdan voyvodalarının isyanlarıyla Osmanlılar için durumun daha da vahim hale geldiği bir dönemde 1595’te III. Murad öldü ve yerine III. Mehmed geçti.  Yeni padişah, tahta çıktıktan kısa bir süre sonra, bu zamana kadar harbin komutasını üstlenen Veziriazam ve Serdar-ı ekrem Koca Sinan Paşa’yı azl ve bu vazifeyi Ferhad Paşa’ya tevcih etti. Eflak üzerine yapılması kararlaştırılan seferin son hazırlıklarıyla meşgul olan Veziriazam Ferhad Paşa, düşmanın kılıçlarından önce kendi askerlerinin öfkesini yenmek zorunda kaldı.  Yanıkkale seferinden kışlak için İstanbul’a dönen kapıkulu sipahileri, Ferhad Paşa’dan cephede olduklarından alamadıkları cülûs bahşişlerinin verilmesini istediler. Bunlardan yoklamalarda mevcut 1.630’u bahşişlerini noksansız aldı. Az sonra yine bölük halkından 150 kişi daha gelerek aynı şekilde bahşişlerinin verilmesini rica etti....

Yondhisar ve Yenişehir kalelerin Fethi ve Başkent Oluşu

  Yondhisar ve Yenişehir kalelerin Fethi ve Başkent Oluşu (01 OCAK 1300) Günümüzde , Yolhisar ve Koyulhisar olarak adlandırılan ve Bursa'nın Nilüfer ovasını kuşbakışı izleyen iki kalenin fethidir. Bursa-İnegöl yolu üzerindeki meşhur Bursa rampasının sonundaki aynı adları taşıyan köyler üzerinde bulunan bu iki kale, Bursa'nın Orta Anadolu'ya çıkış noktasını kontrol etmesi bakımından tarihte stratejik bir öneme sahip olmuş Bursa'nın Osmanlılar tarafından fethinde de akıncıların üssü olarak kullanılmışlardır. Burada şehir kurmaya ve burayı kendine merkez edinmeye karar vermiş olan Osman Gazi’nin, yerleşim birimi kurarken evler, mabetler ve daha başka bazı inşaatlar ve yapılar gerçekleştirdiği anlaşılıyor. Hatta böylelikle buraya “Yenişehir” adını verdiği de anlaşılıyor. Bu gelişmeleri Âşıkpaşazâde; “Kendü Yeni Şehir’e vardı. Yanındağı gazilere evler yapıverdi. Anda duraklandı.  Anun adını Yeni Şehir kodılar. Ve bir oğlı kim Alâaddin Paşa’dur anı yanında kodı” diye belirtir...

HALLEY KUYRUKLUYILDIZI VE FATİH SULTAN MEHMET

 HALLEY KUYRUKLUYILDIZI VE FATİH SULTAN MEHMET Fatih Sultan Mehmet tahta çıktığı zaman bir kuyrukluyıldız görülmüştü ve Papa o zaman yıldızı “Türk ve Müslüman dostu zındık yıldız” olarak aforoz etmişti. Sonradan, bu kuyrukluyıldızın Halley kuyrukluyıldızı olduğu öğrenildi.  Balkan Harbi’nde (1912) Bulgarlar Çatalca’ya kadar ilerlerken HALLEY kuyrukluyıldızı yine görülmüştü.  O zaman kilise adamları: “Türklerin uğur yıldızı göründü, Bulgarlar yine mağlup olacaklar!” demişti ve gerçekten de öyle oldu. Çatalca Muharebesi’ni kazandık, Balkanlı müttefikler arasına nifak girdi ve Edirne’yi Bulgarlar’dan geri aldık. 

ÇADIRI BAŞINA YIKILAN SADRAZAM

 ÇADIRI BAŞINA YIKILAN SADRAZAM  Osmanlı imparatorları bir sefer sırasında hareketlerinden memnun olmadıkları sadrazamı çadırını başına yıktırmak suretiyle azlederlerdi. Bu çeşit azli ilk defa uygulayan Fatih Sultan Mehmet’dir.  Fatih, Karaman seferi sırasında Sadrazam Mahmut Paşa’yı (İstanbul’da bu adla anılan cami, hamam ve çarşıyı yaptıran Mahmut Paşa budur) çadırını başına yıktırarak azlettirmiştir.  Bazı kaynaklar bu gözden düşmeye, Mahmut Paşa aleyhine çevrilen entrikaların sebep olduğunu kaydeder. Çadırı başına yıkılarak azledilen bir başka sadrazam da Hersekzâde Ahmed Paşa’dır.  Yavuz Sultan Selim’in Çaldıran dönüşünde, Amasya civarında, halkın yeniçerilerin yağmacılığından şikâyeti ne gazaba gelen padişah, Sadrazam Hersekzâde ile Vezir Dukakinoğlu Ahmed Paşa’yı, çadırlarını başlarına yıktırarak azletmiştir.  Ahmet Paşa bu olaydan altı ay kadar sonra idam edilmiştir. Çadırın direklerini söktürerek yıktırmanın iktidardan düşme alâmeti olması, İslâm’d...

BİZANS, TOPÇU URBAN’I REDDETMİŞTİ

 BİZANS, TOPÇU URBAN’I REDDETMİŞTİ  Urban bu silahın zafer kazandıracağını biliyordu ve iyi bir silah tüccarı gibi bu fikri satmak için dolaşmaya başladı. Akla ilk gelen müşteri adayı tabii ki Konstantinopol’dü.  II. Mehmet’in orduları Çanakkale Boğazı’nın doğu tarafında toplanıyordu ve Osmanlı Türkleri Bizans’a karşı kutsal bir savaş ilan etmişti.  Urban’ın teklifini ilk olarak İmparator XI. Konstantin’e götürmesinde az da olsa din ve ırk birliğinin etkisi vardı. Hazırladığı süper silahların planlarını göstererek buna sahip olacak herhangi bir şehrin tüm saldırıları kolayca püskürtebileceğini anlattı.  Bu güçlü silahtan atılacak bir mermi, yüzlerce saldırganı öldürebilir ya da bir gemiyi batırabilirdi. Düşman karşılarına aynı büyüklükteki silahlarla çıksa bile onları daha kullanamadan etkisiz hale getirilebilirdi. Ancak Urban reddedildi.  Danışmanlar denenmemiş silahlara para harcamaktansa o parayla biraz daha kiralık asker tutulabileceğine karar verdi. He...

HAZIRA DAĞ DAYANMAZ

 HAZIRA DAĞ DAYANMAZ  15. yüzyılın namlı zenginlerinden Molla Rüstem Bursa’da ölürken on dört yaşındaki oğluna yüz yıl ömür biçmiş ve her gününe yüz florin (Floransa altını) hesap ederek 3.600.000 florin gibi muazzam bir miras bırakmıştı.  Bu mirasyedi çocuk babasından sonra ancak yedi yıl yaşadı ve bütün paralarını yedi. Yalın ayak, perişan bir kebapçı çırağı oldu. Sefalet içinde, bir hamam külhanında öldü.  Bu parayı nasıl harcadığına bir örnek:  Bir gün 100 florine bir tazı satın alır. Bir bağda bir tavşan olduğunu haber verirler, haberciye 100 florin verir, tavşanı ininden çıkaran adama da 100 florin verir, fakat tazı tavşanı tutamaz, Molla Rüstem’in oğlu da tazıyı bir kılıçta ikiye bölermiş. 

FATİH’İN MUTFAĞI 1473

 FATİH’İN MUTFAĞI 1473  (Hicrî: 878) yılının Şaban ayına ait Fatih Sultan Mehmet sarayının bir mutfak defteri vardır. İstanbul fatihinin her gün ne yediğini, sarayında en çok pişen yemeklerin neler olduğunu, bir günlük ve bir aylık mutfak masrafının neye çıktığını gösteren bu defter tarih ve toplumbilim bakımından çok değerli bir belgedir. Reşat Ekrem Koçu bu defterden bazı ilginç notlar aktarır.  1473’te İstanbul’da erzak piyasası şudur:  • Sadeyağın okkası 8,  zeytinyağının 6,  armudun 5,  üzümün 2,  tuzun 2 akçe 1…  200 yumurta 23,  1000 limon 70 akçe…  Bulgurun kilesi 16,  kestanenin kilesi 20 akçe… (Bir kile 8 okkadır)  1 Akçe:  İlk dönemlerinde 900 ayar gümüşten üretilmeye başlanan, fakat zaman içinde gümüşün kalitesi yarı yarıya düşürülen bir madeni para. Bazı kaynaklar 3 akçenin 1 ‘para’ya, 120 akçenin ise 1 ‘kuruş’a eşit olduğunu söylese de akçenin değeri her dönemde değişiklik göstermiştir.  • Defter o ...

OSMANLI’DA “DELİLER” BÖLÜĞÜ

 OSMANLI’DA “DELİLER” BÖLÜĞÜ 15. yüzyılın başından itibaren Osmanlı ordusunda Balkan kökenli “deliler” diye bir bölük oluşturulmuştu. Gözü pek, hiçbir şeyden yılmayan ve akıllarına ne eserse yapan bu askerlere “deliler” denmesinin bir nedeni cesaretleri, bir nedeni de garip giyimleriydi.  Başlarına pars veya benekli sırtlan postundan yapılma başlıklar takar, ayı, pars, aslan veya sırtlan postundan yapılmış şalvarlar giyerlerdi. Giysilerinde kullandıkları tüm postlar kılları dışarıya dönük giyildiği için, delileri ilk görüşte gerçek hayvanlardan ayırmak da kolay değildi.  Delilerden başarılı olanları ‘ağa’ olur, ağaların en başarılısı da ‘delibaşı’ sıfatı kazanırdı. Törenlerde koruma olarak sadrazamın önünden yürüyen deliler halk tarafından da cesaretleri nedeniyle büyük saygı ve takdir görürlerdi.  Bazı Osmanlı padişahlarının, özellikle de III. Selim’in kılık değiştirip halk arasında gezeceği zaman sık sık ‘deli’ kıyafeti giydiği söylenmektedir.

ANAN NE GİYİNSİN SÜLEYMAN?

 ANAN NE GİYİNSİN SÜLEYMAN?  Yavuz Sultan Selim devlet harcamalarında olduğu gibi kişisel harcamalarında da sadeliği ön planda tutardı. Lüks ve israfa kaçan süslü elbiseleri giymeyi sevmezdi. Süslü elbiselerin kadınlara yakıştığını düşünür ve erkeklerin böyle giyinmelerini de doğru bulmazdı. Günün birinde oğlu Şehzade Süleyman pek süslü ve parlak elbiseler giyinmiş ve pahalı mücevherleri takınmış olduğu halde huzuruna çıktı. Oğlunun bu süslü giyimini gören padişah, şöyle dedi: “Sen böyle giyinirsen anan ne giyinsin Süleyman? Anana takacak ziynet bırakmamışsın.” 

KİRA KADIN’IN KATLİ

  KİRA KADIN’IN KATLİ  “Şimdiye kadar nice defa öptüğün eli bir defa daha öp!” İstanbullular 17. yüzyılın ilk Ramazan’ına büyük sıkıntılarla girdiler. Buğday, pirinç, nohut gibi hububat ve yağ, bal, et, ekmek gibi temel ihtiyaç maddelerinin satışında çarşı pazarda kimse devletin belirlediği fiyatlara riayet etmiyor, elbise ve sair giyim eşyaları yüksek fiyatla güç bela bulunabiliyordu.  Arpanın kilesi 60, bir ekmek 5, pabuç 100 ve çizme 200 akçeye çıkmıştı. Avusturya ile harbin sürmekte olduğu bu dönemde akçe de hızla değer kaybetmekteydi. İstanbul’daki sipahilerin üç aylık maaşlarının yarısı altın, yarısı da akçe olarak güç bela ödenebilmişti. Bu sıkıntıların yaşandığı bir zamanda Serdar ve Veziriazam İbrahim Paşa maiyetinde kışlak için Belgrad’a çekilmiş olan bölük halkından ulûfelerini burada alanların esâmi defteri ile devlet adamlarının tasarrufundaki cizye ve hizmet defterleri Frenk Mehmed Ağa eliyle İstanbul’a getirildi.  Maaşlarını ayarı düşürülmüş akçe ile a...

KAPIAĞASI KELLESİNİ ZOR KURTARDI

  KAPIAĞASI KELLESİNİ ZOR KURTARDI   “Sultan devletin hakimi değil, ancak mütevellisidir” Kira Kadın’ın katlinden bir yıl sonra 1601 Mart’ında kapıkulu sipahileri bir başka oyunu sahneye koydular. Sipahiler, sarayın güçlü isimlerinden Ak Hadım Ağası Gazanfer Ağa’nın kellesini talep ettiler. Gazanfer Ağa, bu dönemde devlet yönetiminde en etkili isimlerdendi.  Gazanfer Ağa, Cafer Ağa isimli kardeşiyle birlikte Manisa Sancağı’nda valilik yaparken Şehzâde Selim’in hizmetinde bulunmuşlar, padişah olduktan sonra II. Selim’in yakınında bulunmak için hadımlığa razı olmuşlardı. Ancak Cafer Ağa hadım etme operasyonunda ölmüş, Gazanfer Ağa ise yaşayıp ak hadım ağası olarak II. Selim, III. Murad ve III. Mehmed’e 30 yıla yakın kapı ağalığı ve 20 yıl da hasodabaşılık yapmıştı. Birçok vakıf ve hayrat yapmıştı.  Âlimleri koruduğundan dolayı hakkında birçok risale yazılmıştı ama elinde tuttuğu güçten dolayı birçok düşmanı da vardı. 21 Mart 1601’de toplanan düşmanlarına göre Valide Sa...

YEMİŞÇİ HASAN PAŞA VAK’ASI

  YEMİŞÇİ HASAN PAŞA VAK’ASI  “İslâm padişahının emrine itaat etmemekle asi olurlar, kıtal ile cemiyetlerini dağıtmak lâzım gelir” 1603’de İstanbul tekrar anarşi içine düştü. Veziriazam Yemişçi Hasan Paşa ile başını Sadaret Kaymakamı Mahmud Paşa’nın çektiği muhalif grup arasındaki iktidar mücadelesi kapıkulu sipahisi ile yeniçerileri karşı karşıya getirdi ve İstanbul sokaklarında günlerce silahlı çatışmalar yaşandı.  Bir taraftan Anadolu’yu yangın yerine çeviren Celâli İsyanları diğer taraftan da yıllardır süregelen Avusturya savaşları, İstanbul’da günden güne artan bir huzursuzluk doğurmaktaydı. Özellikle de kapıkulu sipahileri homurdanmaya başlamıştı. İlk olarak bazı makamlarda değişiklikler yapılarak ortalık yatıştırılmaya çalışıldı.  Ancak bundan tatmin olmayan sipah taifesi, Sultan III. Mehmed’den ayak divânı toplamasını istedi. III. Mehmed bu isteği kabul ederek, sarayın avlusuna taht kurdurup, yanında sadaret kaymakamı, şeyhülislâm, kazaskerler, ulemanın ileri...

GENÇ OSMAN’IN KATLİ

  GENÇ OSMAN’IN KATLİ  “Dün sabah cihan padişahı idim. Şimdi üryân kaldım” 18 Mayıs 1622’deki darbe, sonuçları itibariyle Osmanlı tarihinin en feci darbelerinden biridir.  Devrin hükümdarı II. Osman’ın bazı icraatları asker, ulema ve halk arasında hoşnutsuzluğa yol açmış, tüm itirazlara rağmen sultanın hacca gitmek için Üsküdar’a geçmesi bardağı taşıran son damla olmuştu. İsyan bayrağını açan sipahi ve yeniçeriler önce Süleymaniye Camii’nin avlusunda toplandılar. Burada biraz bekledikten sonra Atmeydanı’na doğru hareket ettiler.  Atmeydanı’nda sadece askerler değil, ilmiye mensupları ile İstanbul halkının bir bölümü de bulunuyordu. Kalabalık hep bir ağızdan, “Padişahın bu şekilde Hicaz’a gitmesi sadece bizden yüz çevirmesi ve nefret etmesinden ötürü olup başka bir sebebi yoktur. Nizam-ı âlem işleri için padişahlar haccı terkedegelmişlerdir.  Düşmanın ortaya çıkması ve kötülük yapması ihtimali varken Memâlik-i Mahrûse’yiı bırakıp gitmek hatadır, bu işten vageçilm...