YENİÇERİ-SİPAHİ KAVGASI
“Bre kara köpek, niye geldin?” Kapıkulları birçok gruptan oluşmasına rağmen bunlardan asıl güçlü olanlar yeniçeriler ve sipahilerdi. Kapıkulu sipahileri teşrifatta daha öncelikli bir yere sahip ve en az yeniçeriler kadar etkili olmalarına rağmen daha çok yeniçeriler ön planda gözükür.
Böylesine birbirine yakın görevler ifa eden ve merkezde etkili olan bu iki askerî grubun birbirleri ile olan ilişkileri hem devletin tarihi seyrini, hem de tepedeki hizipler arasındaki güç mücadelesini yansıtır.
Yeniçerilerin sınırsız bir biçimde güçlenip zamanla devletin elini kolunu bağlaması, devlet adamlarının yeniçeri-sipahi ilişkilerini yanlış idare etmesinden dolayıdır. Osmanlı tarihinde yeniçeri-sipahi kavgası ilk defa büyük boyutlarda III. Murad döneminde Şehzâde Mehmed’in muhteşem sünnet düğününde yaşandı.
III. Murad’ın 1582’de oğlu Şehzâde Mehmed için tertiplediği sünnet düğünü, Osmanlı İstanbulu’nun şahid olduğu en büyük eğlencelerden biridir. Şenliğin hazırlıkları daha bir yıl öncesinden başladı. Hazırlıkların zamanında tamamlanması için, önce maiyet ve yardımcılarının sayısı 300’ü bulan bir düğün emini tayin edildi ve daha birçok bu işten anlar kimseler ona yardımcı olmakla görevlendirildi.
İmparatorluğun her tarafına buna dair emirler gönderildi. Kanunî zamanında yapılan düğünlerin ayrıntıları ve hesaplarının defterleri çıkarılarak incelendi ve ona göre gerekli şeylerin tedarikine girişildi. Padişah, çevredeki dost ve hatta düşman hükümdarlara, imparatorluğun çeşitli eyaletlerindeki beylerbeyiler, defterdarlar, sancakbeyleri, o bölgenin ileri gelenleri ve daha başka uygun görülen mevki sahiplerine adamlar göndererek, hepsini gelecek yıl yapılacak sünnet düğününe davet etti.
İbrahim Paşa Sarayı’nın Atmeydanı’na bakan cephesine padişah, şehzâde ve harem halkının eğlenceleri izleyebilmeleri için gösterişli kasırlar inşa edildi, sarayın girişindeki basamaklar yenilendi. Başkentin yüze yakın esnaf loncası, şenlikler kapsamında icra edecekleri alay geçişinde kendilerini izleyecekler arasında padişahın da bulunacağını bildikleri için en güzel mallarını bu büyük merasime yetiştirmek için çalıştılar.
Şenliklerin en gösterişli unsuru olacak nahılların, şeker bahçelerinin hazırlanması onlarca insanın günlerce çalışmasını gerektirdi. Atmeydanı’nın törene katılacaklar için hazırlanması ile ilgili bütün hazırlıkların tamamlanmasından sonra, nihayet kararlaştırılan günlerde harem halkı, şehzâde ve padişahın İbrahim Paşa Sarayı’nda, diğer davetlilerin de meydanda kendileri için hazırlanan yerlere oturmalarıyla şenlikler başladı.
Beşi büyük olmak üzere toplam 360 nahılın şehir içinde alaylarla nakledilmeleri bir hayli zorluklara sebebiyet verdi. Bunlardan özellikle kaynaklarda boyutları minarelerle kıyaslanan büyük nahıllar, yolların kenarındaki bazı evlerin cumba ve duvarlarının, sonradan tekrar yapılmak şartıyla, yıktırılmasını gerektirdi.
Davetlilerin hediyelerini takdim etmeleri, zanaatkârların 39 gün süren alay geçişleri, anıtlar arasına gerilen iplerde cambazların maharetlerini sergilemeleri, denizcilerin meydana sanduka içinde derya getirmeleri, bir kedinin cambazlık yapması, alana büyük bir dağ ve iki kale maketinin getirilmesi, türlü oyunlar ve gösteriler izleyicilere hayatları boyunca unutamayacakları anlar yaşattı.
Özellikle de ağzından ateşler saçan mekanik bir ejderha, izleyen herkesin ağızlarını açık bıraktı. Kanunî Sultan Süleyman’ın şehzâdeleri için tertiplediği her iki sünnet düğününde eğlencelere bizzat katılmasına rağmen III. Murad kendi yerine Veziriazam Koca Sinan Paşa’yı vekil tayin etti ve tüm olan biteni İbrahim Paşa Sarayı’ndan izledi. Şenlikler kapsamında vezirler, beylerbeyiler gibi büyük makam sahiplerine, ulemanın önde gelenlerine ve son olarak da büyük şeyhlere peşpeşe ziyafetler çekildi.
Diğer günlerde de devlet ileri gelenlerine sofra sofra yemek, tatlılar, şerbetler ve çeşitli yiyecekler gönderilirdi. Ayrıca, her gün türlü türlü yiyeceklerle doldurulan binlerce kâse fakir fukara arasında dağıtıldı. Düğünü izleyen yabancılar içinse belki bunlardan daha ilginç olan şey, padişahın tebaasına karşı cömertliğinin bir nişanesi olmak üzere Atmeydanı’ndaki çeşitli yerlere önceden bırakılan içleri pilav ve et dolu yüzlerce tabağın padişahın işaretiyle izleyiciler tarafından “yağmalanması” şeklinde icra edilen çanak yağmasıydı.
Şenliğin 40. günü Vezir Cerrah Mehmed Paşa şehzâdeyi sünnet etti. Bunun meydandaki kalabalığa yansıması İbrahim Paşa Sarayı’nın önündeki devasa nahılın ateşlenmesi ve gece şenliğin en şatafatlı eğlencelerinin tertiplenmesi oldu.
Eğlencelerin bir süre daha devam ettirilmesi düşünülürken, yeniçerilerle sipahiler arasında büyük bir kavganın çıktığı haberi herkesin keyfini kaçırdı. Bu kavga, Osmanlı tarihinin de dönüm noktası olmuştu. Havanın yumuşamasını fırsat bilen birkaç bekâr sipahi odalarına fahişe kapatmışlardı.
İstanbul subaşısı olan Tanrıbilmez Ahmed Çavuş yanına birkaç yeniçeri ile gece bekçilerini alıp sipahi odalarını teftişe çıkmıştı. Sipahileri odalarında fahişelerle yakalayan Ahmed Çavuş fahişeleri odalardan tek tek topladı. Kanunlar gereği kapıkulu süvarileri kendi çavuşları tarafından cezalandırılabilirlerdi. İstanbul’da yaşayanlar ise mutlaka sipahi ağası tarafından cezalandırılmalıydı.
Cezalandırılacak sipahi, çavuş eşliğinde sipahi ağasının huzuruna çıkarılır, şayet cezayı hak etmişse kırmızı bir kilimin üzerine yatırılarak dayak atılırdı. Zina, hırsızlık gibi daha ağır suç işleyenler ise akşam namazından sonra boğdurulup, denize atılırlardı.
Subaşı ile yeniçeriler bekâr sipahileri cezalandırmaya kalkışınca kıyamet koptu. Gürültüleri duyan diğer odalardaki sipahiler de subaşının etrafında toplandılar. Kendilerinden mevki olarak daha düşük olan yeniçeri ve bekçileri yanına alıp arkadaşlarının odalarını basmasını kendilerine yediremeyen sipahiler Ahmed Çavuş ve yeniçerilerin üzerine hücum ettiler ve fahişeleri ellerinden aldılar.
Yeniçerileri döve döve yaraladıktan sonra subaşı Ahmet Çavuş’u da yanlarına alıp, eğlencelerin devam ettiği Atmeydanı’na götürerek meydana attılar. Ancak arkadaşlarının acınacak hale getirildiğini gören meydandaki yeniçeriler, arkadaşlarının intikamını almak için sipahilere saldırdılar.
Padişahın karşısında, eğlencelerin hızla devam ettiği Atmeydanı bir anda yeniçeri ile sipahilerin kavgası nedeniyle savaş alanına dönmüştü. İki taraf arasında kavga büyüyüp birbirlerini öldürmeye başlayınca kavgayı ayırmak isteyen Yeniçeri Ağası Ferhad Ağa meydana atıldı.
Ama Ferhat Ağa’yı gören yeniçeriler daha da fazla gayrete gelerek, çevredeki yeniçerilerin de katılmasıyla var güçleriyle sipahilere saldırıp iki tanesini öldürdüler. Tüm bu kargaşayı köşkünden izleyen Sadrazam Sinan Paşa, Ferhad Paşa’nın da meydana çıkmasıyla ortalığın iyice karıştığını görünce bizzat meydana inerek, Ferhad Ağa’yı yanına getirtip “Bre kara köpek, niye geldin, iki adamın öldürülmesine sebep oldun. Yıkıl git!” diye azarlayınca yeniçeriler Ferhad Ağa ile birlikte meydanı terkettiler.
Böylece kavga yatıştırılmıştı. Kavgadan sonra şenlikler devam etmesine rağmen ikinci olumsuz gelişme ise düğünlerde verilmesi adet haline gelmiş atiyyelerin, yani hediyelerin hazinenin para darlığı bahane edilerek verilmeyeceği söylenince günlerce eşine az rastlanır düğünde yapılan harcamaları gören yeniçeriler seslerini yükseltmeye başladılar. Yeniçerileri inandıramayan yöneticiler hediyeleri vermek zorunda kaldılar. Sünnet düğünü bu hadiseler üzerine başladığı gibi şatafatlı bir biçimde bitirilemedi.
Yaşananlara kızan III. Murad düğünün sessiz sedasız 52. günü Topkapı Sarayı’na döndü ve böylece şenlikler sona erdi. Ama bu hadiselerin asıl önemli yönü yeniçeriler ile kapıkulu sipahilerinin ilk defa karşı karşıya gelmiş olmalarıydı. İlk karşılaşmadan sonra sipahiler istediklerini elde etmiş olmanın verdiği güvenle devlet içinde daha fazla sorun yaratmaya başladılar.
Ancak 1582’deki kavgada devlet görevlileri sipahiler karşısında kullanabilecekleri en büyük silahlarının yeniçeriler olduğunu fark etmişlerdi. III. Murad’ın oğlu III. Mehmed’in hükümdarlığı döneminde, 1595’deki sipahi isyanında yeniçeriler silahlandırılarak isyanı bastırdılar. Bu sipahilere karşı yeniçerilerin alternatif bir güç olarak kullanıldığı ilk hadiseydi.
Bu hadiseden sonra yeniçerilerin nüfuzu artarken devletin düzeninin garantisi olan güç terazisinin dengeleri alt üst olmaya başladı. 17. yüzyılda perdenin arkasında daima başkaları olmasına rağmen bazı devletlülerin başlarını isteyenler hep sipahiler oldu. Canını ve makamını korumak isteyenler de yeniçerileri yanlarına alarak isyanları bastırdılar.
Yorumlar
Yorum Gönder