Ana içeriğe atla

SİPAHİ İSYANI

 SİPAHİ İSYANI 

“Avratlarınız boş ve kendiniz kâfirlersiniz” Avusturya harbinin şiddetle devam ettiği, Erdel, Eflak ve Boğdan voyvodalarının isyanlarıyla Osmanlılar için durumun daha da vahim hale geldiği bir dönemde 1595’te III. Murad öldü ve yerine III. Mehmed geçti. 

Yeni padişah, tahta çıktıktan kısa bir süre sonra, bu zamana kadar harbin komutasını üstlenen Veziriazam ve Serdar-ı ekrem Koca Sinan Paşa’yı azl ve bu vazifeyi Ferhad Paşa’ya tevcih etti. Eflak üzerine yapılması kararlaştırılan seferin son hazırlıklarıyla meşgul olan Veziriazam Ferhad Paşa, düşmanın kılıçlarından önce kendi askerlerinin öfkesini yenmek zorunda kaldı. 

Yanıkkale seferinden kışlak için İstanbul’a dönen kapıkulu sipahileri, Ferhad Paşa’dan cephede olduklarından alamadıkları cülûs bahşişlerinin verilmesini istediler.

Bunlardan yoklamalarda mevcut 1.630’u bahşişlerini noksansız aldı. Az sonra yine bölük halkından 150 kişi daha gelerek aynı şekilde bahşişlerinin verilmesini rica etti. 

Fakat bu defa veziriazam, “Bunların ulûfeleri ve maaşlarına zamları serhaddedir, isteyen memur olduğu yerde varır zammını ve maaşını alır” diyerek talebi reddetti. “İnayet buyurun, bu kadar yoldaşın maaşına zammı ihsan eylediniz, bunlara dahi sadaka buyurun” diyerek kendisini yumuşatmaya çalışan bir kişiyi de, “Bunlar sefere varmak istemezler, bedavadan maaş ve zamlarını alıp İstanbul’dan çıkmazlar” cevabıyla payladı. 

Arzularına nail olamayan sipahiler, 22 Nisan 1595’de Haseki Hamamı önünde, Divân-ı Hümâyûn’dan kendi sarayına gitmekte olan Veziriazam Ferhad Paşa’nın karşısında selama durup tekrar bahşişlerini istediler. Ferhad Paşa, yine ulûfelerinin ve bahşişlerinin seferde verileceğini, bunun bizzat padişahın emri olduğunu söyleyince askerler homurdanmaya başladılar. 

Veziriazam bunun üzerine, “Siz emir olmadan serhaddi ve serdar hazretlerini bırakıp, din düşmanlarının harekete geçmesine ve İslâm memleketinin küffâra çiğnetilmesine sebep oldunuz. Din ve devletin ırzını ayaklar altına almak istersiniz. 

Padişahın hükmünü tutmayıp, emrine itaat etmeyenin hâli nice olur. Varın isterseniz ulemadan fetva etdirin” diyerek daha sert bir cevap verdi. Askerler büyük bir öfkeyle Şeyhülislâm Bostanzâde Mehmed Efendi’nin evine gelip, Ferhad Paşa’nın kendilerine avratlarınız boştur, siz de kâfirsiniz dediğini iddia ederek veziriazam hakkında fetva istediler. 

Bostanzâde, veziriazam böyle bir laf söylediyse bile bundan onlara bir zarar gelmeyeceğini, ulûfelerini almaları için aracılık edeceğini, ancak isyan çıkartmalarının münasip olmadığını söyleyerek askerleri yatıştırmaya çalıştı. 

Sipahiler, ne veziriazamdan paralarını ne de şeyhülislâmdan fetvayı alabildiler. O akşam dağıldıysalar da ertesi gün şehrin ayaktakımını da yanlarına toplayıp sarayın kapısına dayandılar. Divân’da, hadiselerin daha da büyümesini önlemek için hazineden 48 yük akçe, altın ve guruş çıkartılıp Ağakapısı’nda dağıtılmak üzere Selânikî Mustafa Efendi’ye verilmesi kararlaştırıldı. 

Selânikî, bu ulûfelerin ve terakkilerin ya Bâb-ı Hümâyûn’da ya da veziriazam kapısında dağıtılması gerektiğini söyleyince para keseleri saray meydanına taşındı. Ancak keseler hazır beklemesine rağmen öğleye kadar bölük halkından hiç kimse parasını almaya gelmedi. 

Bâb-ı Hümâyûn’un önünde toplanan asiler ne içeri ne de dışarı bir kimseyi geçirmediler. Halktan yeni katılımlarla gitgide hem sayıları hem de cüretleri artan sipahiler, “Ferhad Paşa serdarlığına razı olmayız. O gitsin ulûfe gerekmez. Avratlarınız boş ve kendiniz kâfirlersiniz dedi. Dinimiz yolunu doğrultalım” diye haykırıyorlardı. 

Rumeli Kazaskeri Abdülbaki Efendi ile Anadolu Kazaskeri Ebussuudzâde asilerin davalarını dinlemek üzere Divân’dan Bâb-ı Hümâyûn’a gönderildiler. Bölük ağaları, kethüdaları ve çavuşları da nasihat etmek için dışarı çıktılar. Fakat asiler gelenleri dinlemek yerine taş yağmuruna tutunca nasihatçılar kan revan içinde tekrar saraya kaçıp hayatlarını kurtarabildiler. 

Asiler şeyhülislâmı isteriz diye tutturunca Ferhad Paşa, Bostanzâde Mehmed Efendi’yi saraya davet etti. Şeyhülislâm, asilerin, “Bizim hasmımıza fetva getirdin ise gel beri, getirmedinse niye geldin?” hakaretleri arasında saraya girdi. Ferhad Paşa, şeyhülislâmın gelmesiyle de bir şey değişmeyince alınacak tedbirleri danışmak için III. Mehmed’in huzuruna çıktı. 

Padişahın asilerin ne istediğini sorması üzerine de, III. Murad’a arz bile edilmeden Sinan Paşa tarafından seferde kendilerine hadden ziyade verilen terakkilerle kanun-ı kadime aykırı olan isteklerini fitne ve fesatla elde etmeye çalıştıklarını, bunların arzularını karşılamaya hazinenin değil denizdeki kumun dahi yetmeyeceğini bildirdi. 

Veziriazam, padişahın “mümkün olan mertebe ile defedin” emriyle huzurdan ayrıldı. Ondan sonra III. Mehmed’in huzuruna Bostanzâde Mehmed Efendi çağrıldı. Bu sırada diğer vezirlerle kazaskerler, asileri yine nasihatle teskin etmek için Bâb-ı Hümâyûn’dan dışarı çıktılar. Gelenler sözlerinin tesirsiz kaldığını görünce tam atlarına binip tekrar saraya yönelmişlerdi ki, taşlar yağmur misali üzerlerine yağmaya başladı. 

Atılan taşlardan Lala Mehmed Paşa’nın eli yaralandı, Kapdanıderya Halil Paşa’nın kulağının dibinden kan revan oldu, Cerrah Mehmed Paşa atından düştü. Sipahilerin bu hareketi, Yeniçeri Ağası Ahmed Ağa’nın sabrını taşırmaya yetti. Yeniçerilerle birlikte asilerin etrafını kuşatıp kol değnekleriyle üzerlerine saldırdı. 

Veziriazama, vezirlere ve kendi ağalarına kafa tutan sipahiler, yeniçerilerin sopalarına boyun eğdiler; şehrin sokaklarına can atıp isyandan vazgeçtiler. Ferhad Paşa hâlâ durumdan habersiz Divân’da oturuyordu. Perişan bir hâlde içeri giren vezirler kendilerine ne oldu diye soran veziriazama, “Nice olsa gerek, aşkınıza bir kötekdür yedik, halimizi görmez misin?” deyip olan biteni anlattılar. 

İsyanın bastırılmasıyla derin bir nefes alan Ferhad Paşa, işi rakipleriyle hesaplaşmaya dönüştürdü. Önce isyanı bastıran Yeniçeri Ağası Ahmed Ağa ve yeniçeriler taltif edildiler. Ferhad Paşa, en büyük rakibi mazul veziriazam Sinan Paşa’nın İstanbul önlerine gelmesinin isyanın çıkmasına sebep olduğunu, asilerin çoğunlukla onun adamları olduğunu söyleyerek III. Mehmed’den Sinan Paşa’nın gözlerine mil çekilmesi için ferman aldı. 

Fakat kendi adamlarının araya girmesiyle bu fermanı icra ettirmeyip paşayı Malkara’ya sürmekle yetindi. Yine isyanın sorumlularından birisi olarak gösterdiği Cığalazâde Sinan Paşa’yı Akşehir’e sürdürdü. Eski veziriazamlardan olup Üsküdar’da oturan Siyavuş Paşa’nın da aynı ithamla önce Bolu’ya sürülmesi kararı çıktı, fakat sonra affedildi.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

II. Mehmet (Fatih Sultan Mehmed)

  II. Mehmet (Fatih Sultan Mehmed)  Babası : İkinci Sultan Murad  Annesi . Huma Hatun  Doğumu : 29 Mart 1432  Vefatı : 3 Mays 1481  Saltunatı : 1451 - 1481 (30) sene Fatih Sultan Mehmed Han Hazretleri, uzun boylu, dolgun yanaklı, kırmızı - beyaz tenli, kırık burunlu, kolları adaleli ve kuvvetli bir padişahtı. Devrinin en büyük ulemasından birisi idi. Yedi tane yabancı lisan bilirdi. Âlim, şâir ve sanatkârları toplar ve onlarla sohbetten çok hoşlanırdı. Gayet soğukkanlı ve cesurdu. Eşsiz bir kumandan ve idareci idi. Yapacağı işler hususunda, en yakınlarına bile hiç birşey sızdırmazdı. Fatih Sultan Mehmed'in ömrü seferlerle geçti. Yıkılmaz diye bilinen Bizans'ı yıktı. İstanbul'u fethetti. Ayasofya kilisesini câmiye çevirdi. Kryamete kadar câmi olarak kalmasını istedigi bu muhteşem mâbed için mükemmel bir vakfiye yazdırttı.  (Bu,vekâlet Arşivi Tapu Defterleri No:20, 27, 167, 251 ) 1127 sene kilise, 481 sene de câmi olarak kullanılan Ayasofya, 1934'de müze...

I. Murad Han

Sultan Murad  Babası - Orhan Gazi  Annesi - Nilüfer Hatun  Doğumu - 1326  Vefatı - 1389  Saltanatı - 1359-1389 (30) sene  

I. Mehmed (1413 – 1421)

  5 - I. Mehmed (1413 – 1421) Sultan Çelebi Mehmed , 1389 yılında Edirne’de doğdu. Babası Yıldırım Bayezid, annesi de Germiyanoğulları’ndan Devlet Hatun’dur. Orta boylu, yuvarlak yüzlü, beyaz tenli, kırmızı yanaklı ve geniş göğüslüydü. Kuvvetli bir vücuda sahipti. Gayet hareketli ve cesurdu. Güreş yapar ve çok kuvvetli yay kirişlerini bile çekebilirdi. Padişahlığı süresince bizzat yirmi dört savaşa katılan Çelebi Mehmed, bu savaşlarda kırka yakın yara aldı. Başında kullanmış olduğu sarık, altın işlemeli kavuğu ile gayet güzel görünürdü. İçi kürklü ve yakası dik olan bir kaftan giyinirdi. Sultan Çelebi Mehmed Müslümanlara karşı göstermiş olduğu adaleti, aynı zamanda Hristiyan topluluklara karşı da gösterdi. İyi bir idareci ve politikacıydı. Tahsilini Bursa Sarayı’nda tamamladı. Daha sonra babası tarafından Amasya sancak beyliğine tayin edildi ve bu sırada devlet işlerini öğrendi. Fetret Devri’nden sonra Anadolu’daki beylikleri tekrar bir araya toplamayı başaran Sultan Çelebi Mehmed’...