DEFTERDARIN KELLESİNİ ALAMADILAR
“Biz çoktan kâfir olduk” Osmanlı tarihinde ilk defa 1589’da yeniçerilerin başlattığı Divân-ı Hümâyûn’u basıp istediklerini yaptırma geleneği, 1593’de bu defa kapıkulu sipahileri tarafından icra edilmek istendi. 27 Ocak 1593’de kapıkulları üç aylık ulûfelerini almak için mutad üzere sarayda toplanmışlardı.
Yeniçeriler ulûfelerini tam olarak alıp saraydan ayrıldılar. Fakat sıra kapıkulu sipahilerine geldiğinde, bunlara hazinede yaşanan sıkıntı yüzünden maaşlarının yalnızca bir kısmı verilebildi ve noksanlarının daha sonra tamamlanacağı vaadedildi.
Fakat sipahilerden bazıları, ulûfe dağıtımlarında sürekli haksızlığa maruz kaldıklarını, yeniçerilere ulûfeleri tam olarak verilirken kendilerine eksik ödeme yapıldığını, daha sonra ise alacaklarını tahsilde büyük sıkıntı yaşadıklarını iddia edip bu defa eksik maaş almaya yanaşmadılar.
Hazineden birkaç yük akçe daha çıkartılıp maaşlarına ilave edildiyse de tavırları değişmedi. İçlerinden isyandan vazgeçmelerini öğütleyen aklıselim sahiplerini dinlemeden susturdular, para keselerini almaya giden arkadaşlarını engellediler ve etraftaki kaldırım taşlarını söküp nasihate gelen kethüdalarına, ağalarına, kapıcılar kethüdasına, çavuşbaşıya ve diğer çavuşlara fırlattılar.
Kendilerine reva görülen haksızlığın sorumlusu olarak Veziriazam Siyavuş Paşa’nın, Defterdar Seyyid Emir Mehmed Efendi’nin ve Harem-i Hümâyûn’da büyük nüfuza sahip Canfedâ Hatun’un kellelerini istediler. Durumdan haberdar edilen III. Murad, isyan ateşini büyümeden söndürmek için iç hazineden elli kese daha çıkartılıp sipahilere dağıtılmasını emretti.
Bu tedbir de asilerin cesaretlerini arttırmaktan ve seslerini gürleştirmekten başka bir netice vermedi. Bu arada saraydaki kalabalık, akın akın gelen seyirciler ve böyle hadiseleri hiç kaçırmayan ayaktakımının iştirakiyle artıyordu. Vezirler ve kazaskerler asilere nasihat etmek istediyseler de taşa tutuldular.
O dönemde hayli rağbet edilen vaizlerden Emir Mehmed Efendi ile İbrahim Efendi asileri yatıştırmak üzere saraya davet edildiler. Ellerinde Kur’arila sipahilerin karşısına çıkan vaizler sözlerini dinletemediler; yaptıklarının dine aykırı olduğunu belirtince, “Biz çoktan kâfir olduk, hemen bize defterdarın ve kethüda kadının başların getirin” cevabını aldılar.
Defterdarın Peygamber soyundan olduğunu söyledilerse de “Gerekse Hasan ve Hüseyin başı olsun” karşılığını aldılar. Asilerin ısrarla kellesini istedikleri Defterdar Mehmed Efendi sarığını çıkartıp başına yeşil sarık sarıp “kazaya rıza” diyerek asilerin karşısına çıkmaya hazırlanıyordu ki, çavuşlar ve Divân ricali tarafından geri çevrildi.
Vezir Boyalı Mehmed Paşa, Veziriazam Siyavuş Paşa’ya, “Neden bu şahsı korursunuz. Geçende beylerbeyi ve vezir olan Mehmed Paşa’yı verdiniz, bu defterdardır, verip fitneyi defedin” diyerek defterdarın feda edilmesini istedi.
Fakat Kazasker Bostanzâde, “Bu Divân, Yezidin divânı mıdır ki, Âl-i Resûl başı yuvarlansın. Dahi sabredin” sözleriyle hem Emir Mehmed Efendi’yi müdafaa hem de Divân’daki tartışmaları teskin etti. Divân’da bunlar yaşanırken birden bire asiler arasında velvele koptu. Bostancıların, içoğlanlarının ve baltacıların silahlanıp saldırıya geçecekleri, yeniçerilerin de arkadan kendilerini kuşatacağı şayiası üzerine sipahiler, ellerine silah geçirebilmek için dehşet içinde Cebehâne’ye doğru koşmaya başladılar.
Bu esnada nereden geldiği belli olmayan “bre urun” sadası sarayda yankılandı. Çavuşlar ve kapıcılar ellerine geçirdikleri avludaki odunlarla ve az önce asilerin kendilerine nasihat edenlere savurdukları taşlarla kaçanlara saldırdılar.
Bu hâl meydandaki kargaşayı büsbütün arttırdı. Asiler can havliyle hep birden Ortakapı’ya yönelince izdiham yaşandı. Tam bu esnada saraya odun getiren arabalar içeri girmiş ve kaçmaya çalışan sipahiler iki kapının arasında arabaların ortasında kalıp, bu yüzden birbirlerini çiğnemişlerdi.
Kaçmaya çalışanlardan 117’si ezilerek feci bir şekilde can verdi, bazıları etraftaki odalara, mutfağa ve ahırlara gizlendi, dışarı çıkmayı başaranları ise yeniçerilerle birlikte yetişip gelen yeniçeri ağası kol değnekleriyle perişan etti. İsyanın bu şekilde bastırılması üzerine Divân’daki devlet erkânı ikindi vakti saraydan ayrıldı.
Saray görevlileri bir taraftan Ortakapı’da ezilenlerin cesetlerini toplarken diğer taraftan da bütün gece sarayın sağına soluna saklanan sipahileri ortaya çıkartıp cellatlara teslim ettiler.
Ezilenlerin ve idam edilenlerin cesetleri şeyhülislâmın fetvasıyla Ahırkapı’dan denize atıldı. Cellatlar, âdet üzere kendilerine verilen maktullerin elbiselerini arabalarla Bitpazarı’na taşıyıp burada sattılar. Yaşanan bütün bu hadiselerin siyasî arenada da önemli neticeleri oldu. İsyanın ertesi günü asilerin tedibinde gösterdiği hizmetten dolayı taltif edilen Veziriazam Siyavuş Paşa bir sonraki gün azledildi ve yerine Koca Sinan Paşa getirildi.
Bazı tarihçilere göre, Siyavuş Paşa, Sinan Paşa’nın padişahın çevresindeki yakınlarının telkinleriyle azledilmişti. Sinan Paşa’nın adamları, Siyavuş Paşa’nın gerek şimdi gerekse daha önceki vezaretinde kapıkullarının Divân’ı bastıklarını, bunun paşanın uğursuzluğuna delâlet ettiğini ve görevde kalması hâlinde daha birçok fitnenin meydana geleceğini söyleyerek III. Murad’ı onu azle ikna etmişlerdi.
Uğursuzluğuna inanılan Siyavuş Paşa bir daha veziriazamlığa getirilmedi. Kubbealtı vezirleri arasında da değişiklik yapıldı. İsyanın merkezindeki isim, Başdefterdar Mehmed Efendi daha o gün azl ve Yenihisar’a haps olundu. Diğer iki defterdar Hasan Efendi ile Yahya Efendi de ertesi gün azledildiler.
Yorumlar
Yorum Gönder