Ana içeriğe atla

Osmanlı Devletinin Kuruluşu

Osmanlı Devleti Kayı beyi Osman Gazi tarafından 1299 yılında Söğüt beldesinde kurulmuş, ilerleyen yıllarda hızla büyüyerek 200 yıl içerisinde cihan devleti haline gelmiştir. Türk tarihinin Osmanlı evresini yorumlarken beklide en çok yoğunlaşmamız gereken evre devletin kuruluş süreci olmalıdır. Zira devletin toplumsal temellerini, gayesini, ilerleyişini, evrilişini ve her şeyden öte başlangıç noktasını doğru tespit etmemiz, Osmanlının ortaya çıkış sürecinden yıkılış sürecine kadar olan tüm evrelere bakışımızın olgunlaşmasını sağlayacak, tarihi tarihsel verilerle yorumlamamıza yardımcı olacaktır. Türkler, İç Asya’dan başlayan göç hareketleriyle 900 yıllık bir serüvenle adım adım batıya ilerlemiş (M.S. 150-1150), kimi kolları Avrupa’nın doğusuna kadar ulaşmış (Avrupa Hunları, Uzlar, Kıpçaklar, Kumanlar), kimi kolları Hazar Denizini Türk gölü haline getirmiş (Hazar Devleti), kimi kolları ise Selçuklulardan daha erken dönemlerde Anadolu hudutlarına ulaşmışlardı (Oğuz Yabguluğu). Ancak hiçbiri Sultan Alparslan gibi kesin ve geri dönülmez bir galibiyetle Anadolu’da tutunamamıştı. Büyük Selçuklu hükümdarı Alparslan, 1071’deki destansı zaferinden sonra Anadolu’nun kapılarını Türk boylarına açmış, ata yurtları olan İç Asya’dan demografik ve siyasi çalkantılar nedeniyle tutunamayarak batıya doğru süregelen göç serüvenlerinde nihai yurtlarına adım atabilmişlerdi. Büyük Selçuklu Devletinin en güçlü döneminde Anadolu’nun kapılarını açan Türkler, Bizans’ın Anadolu’daki kesin hâkimiyetinin ortadan kalkmasından sonra Orta Doğu’dan gelen diğer Semitik (Arap kökenli) toplumlarında Anadolu’ya yaklaşmalarının önünü açmıştı. İlerleyen 100 yıllık süreçte Büyük Selçuklu Devleti yıkılmış, Anadolu’nun bağrında bakiyelerinden yeni bir devlet kurulmuştu (Anadolu Selçuklu Devleti). 1071’den itibaren Anadolu’nun bereketli toprakları Türkler tarafından akın akın yurt edinilmeye başlandı. İç Asya’da tutunamayan Türk boyları, henüz 2 yüzyıl önce göçtükleri İran, Irak ve Suriye hattındaki Müslüman Devletlerin birbirleri ile çatışmalarından uzaklaşmak ve Büyük Selçuklu Devletinin yıkılmasından sonra yeni ve daha müreffeh yurtlar arayışına girmek için Anadolu’ya akın ediyorlardı. Bununla birlikte Selçuklulardan önce Anadolu’ya yaklaşan Oğuzlar, Hazar Devletine bağlı göçebe Türk boyları, Karahanlı Devletinin ardılları ve Selçuklulardan sonra Anadolu’ya göç etmek zorunda kalan Harzemşahlar ve elbette İran, Irak ve Suriye hattında Büyük Selçuklu Devletine tabi olan irili ufaklı Fars ve Arap kabilelerde bu göç dalgasına katılmışlardı. Anadolu, 1071-1200 yılları arasında yoğun ve istikrarlı göçlerle yeni ev sahipleri tarafından yurt haline getiriliyordu. Anadolu’nun Malazgirt savaşı öncesi demografik yapısı oldukça kozmopolitdi. Doğu Roma İmparatorluğu Anadolu’da yaşayan bölgedeki muhtelif toplumları paralı asker olarak kullanıyor, bölgenin güvenliğini sağlamak karşılığında ise paralı askerlere ödediği ücretleri vergi adı altında dolaylı olarak geri alıyordu. Alparslan’ın Anadolu’nun kapılarını açmasından sonra Doğu Roma’nın Anadolu üzerindeki tahakkümü ortadan kalkınca bölgeye yaşayan toplumlar (Ermeniler, Gürcüler, Küçük Kafkas Prenslikleri, v.b.) Selçuklu Ordusu ile savaşmaktan çekinerek ve hatta Doğu Roma’ya karşı Selçuklu Ordusuna hizmet ederek hayatta kalmaya çalışıyorlardı. 1071-1220 yıllarındaki bu çalkantılı dönem, Anadolu Selçuklu Devletinin en güçlü dönemine kadar devam etti. Anadolu Selçuklu Devleti hükümdarı Alaeddin Keykubat döneminde ise (1220-1237) bölgenin kaderini değiştirecek önemli gelişmeler yaşandı. İç Asya’dan başlayan Moğol akınları Anadolu hududuna kadar ulaşmıştı. Moğol istilalarına kadar Anadolu’ya göçmemiş olan Türk boyları da mecburiyet gereği Anadolu’nun Osmanlı Devleti öncesi son kalabalık göç dalgalarını oluşturdular. Üstelik Gazne Devletinin en kalabalık bakiyesi olan Harzemşahlarda Anadolu sınırlarına kadar ulaşmış, 13. Yüzyılın başlarında ortaya çıkan bu siyasi çalkantı Anadolu’daki Selçuklu hakimiyetini tehdit etmeye başlamıştı. Artan Moğol baskısı ve Eyyubi Devletinin ardılları ile kötü giden siyasi münasebetlerden sonra bölgedeki önemli güçlerden biri olan bir diğer Türk Devleti Harzemşahlar ile savaşın eşiğine gelinmiş, Selçuklu hâkimiyetini kabul etmiş olan Ermeniler, asi ve kalabalık bir Türk boyu olan Artuklu ve Mengüçlü beyliği Anadolu Selçuklu Devletine bağlılığını reddederek bağımsızlıklarını ilan etmeye teşebbüs etmişlerdi. Bu keşmekeş Anadolu’daki Selçuklu hâkimiyetini derinden sarsmaya başladı. İlerleyen yıllarda Moğol tehdidinin artması Anadolu Selçuklu Devletinin otoritesini kaybetmesine neden oldu. Bu durum Selçuklu devletine bağlı beyliklerin başına buyruk hareket etmelerine yol açtı. Anadolu’da yerleşik hale gelmiş olan Türk boyları ise artık kendi kaderlerini tayin etmek zorundaydılar. 1250’li yıllardan itibaren Anadolu tam anlamıyla bir otorite boşluğuna sürüklendi. Selçuklu hükümdarı Alaeddin Keykubat’ın vefatından sonra yerine geçen oğlu 2. Gıyaseddin Keyhüsrev (1237-1246), devleti ayakta tutmakta zorlandı. Irak-İran-Suriye hattından göç eden Türkmenler itikadı farklılıklar nedeniyle (Alevilik-Sünnilik) ayrışmış ve devlet tarafından yurt verilmeyince tarihe Babai isyanı olarak geçen hadise gerçekleşmiş, bu hadisenin neticesinde Gıyaseddin Keyhüsrev tahtını terk ederek kaçmıştı. Keyhüsrev, sonradan tekrar tahtına geçse de hükümdarın otoritesinin sarsılmış olması Selçuklu Devletinin merkezi idaresini zayıflatmaya yetti. Moğollar ise kendilerine karşı koyabilecek tek güç olarak gördükleri Selçukluların zayıflamasını fırsat bilerek Anadolu’ya ilk saldırılarını gerçekleştirdiler. 1243’de yaşanan Kösedağ savaşında yenilen Selçuklu Devleti Moğol hâkimiyetini kabul etmek zorunda kaldı. Selçuklu Devleti artık Moğol hükümdarları tarafından atanan valiler tarafından yönetiliyor, Selçuklu sarayı Moğol tahakkümü altında varlığını devam ettirmeye çalışıyordu. Moğol idaresini kabul etmek zorunda kalan 2. Gıyaseddin Keyhüsrev’in vefatından sonra Selçuklu Devleti içerisinde saltanat mücadeleleri baş göstermeye başladı. Anadolu’nun bereketli topraklarında gözü olan Moğollar için bu büyük bir fırsat oldu. Kendilerine boyun eğmeyen boylar ve aşiretler üzerinde zulüm uygulamaktan imtina etmeyen Moğollar (İlhanlı Devleti) tarih kayıtlarındaki tahminlere göre 400 Binden fazla Türkmen köylüyü vahşice katletti. Anadolu onlarca beylik, yüzlerce aşiret ve milyonlarca Türkmen tarafından yurt edinilmiş ancak merkezi bir idare tarafından yönetilemeyen keşmekeş bir coğrafya haline gelmişti. Türkmenler artık kendi kaderlerini tayin etmek zorundaydılar. Bu minvalde kendi istikbalini çizen boylardan Kayılar Anadolu Selçuklu döneminin son evresinde güçlenerek Osmanlı Devletinin temellerini attılar.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

OSMANLI İMPARATORLUĞU TARİHİ KRONOLOJİSİ

  OSMANLI İMPARATORLUĞU TARİHİ Osmanlı Padişahları Sıralaması ve Soy Ağacı  OSMANLI PADİŞAHLARI  - ERTUĞRUL GAZİ - OSMAN GAZİ HAN   ---- Osman Gazi Han Dönemi 1281-1324 ---- Osman Gazi Han Kronolojisi - Orhan Gazi Han   ----Orhan Gazi Han Dönemi (1324-1362) - I. Murad (1359 – 1389) I. Bayezid – Yıldırım Bayezid (1389 – 1402) I. Mehmed (1413 – 1421) II. Murad (1421 – 1451) Fatih Sultan Mehmed (1451 – 1481) II. Bayezid (1481 – 1512) Yavuz Sultan Selim (1512 – 1520) Kanunî Sultan Süleyman (1520 – 1566) II. Selim (1566 – 1574) III. Murad (1574 – 1595) III. Mehmed (1595 – 1603) I. Ahmed (1603 – 1617) I. Mustafa (1617 – 1618 / 1622 – 1623) Genç Osman (1618 – 1622) IV. Murad (1623 – 1640) İbrahim (1640 – 1648) IV. Mehmed (1648 – 1687) II. Süleyman (1687 – 1691) II. Ahmed (1691 – 1695) II. Mustafa (1695 – 1703) III. Ahmed (1703 – 1730) I. Mahmud (1730 – 1754) III. Osman (1754 – 1757) III. Mustafa (1757 – 1774) I. Abdülhamid (1774 – 1789) III. Selim (1789 – 1807) IV. Mu...

Mehmed Vahdeddin (1918 – 1922)

  36 - Mehmed Vahdeddin (1918 – 1922) Babası: Sultan Abdülmecid Annesi: Gülistü Kadın Efendi Doğumu : 2 Şubat 1861 Vefatı: 15 Mayıs 1926 Saltanatı: 1918 - 1922 (4) sene Mehmed Vahidüddin de 2 Şubat 1861 İstanbul 'da doğmuştur. Orta boylu, zayü fakat kuvvetli bir vücudu vardı. Kıymetli ulema tarafından iyi bir tahsil yaptırıldı.Tahta çıktığında Osmanlı Devleti en kötü günlerini yaşıyordu. Birinci Dünya Savaşında kendi cephelerimizde gâlip gelmemize rağmen yenik çıkmıştık. En ağır şartları ihtiva eden Mondros ve Sevr anlaşmaları yapıldı. Devletin tamamen elden çıktığını gören padişahın yüksek seviyede bir gizli toplantı yaparak zamanının kabiliyetli subaylarına, Anadolu 'ya geçip milleti istilâcılara karşı ayaklandırıp teslim olmamalarını tavsiye ettigi söylenir. Anadolu'da Milli kıyam harekâtı oldu. Milli Meclis teşekkül etti. Yeni meclis Padişahlığı kaldırarak, Cumhuriyet idaresini kabul etti. Zaten İstanbul işgal altında idi. Padişahın elinde ne bir kuvvet ve ne de ...

II. Bayezid (1481 – 1512)

8 - II. Bayezid (1481 – 1512) Babası : Fatih Sultan Mehmed  Annesi : Mükrime Hatun  Doğumu : 3 Aralık 1447  Vefatı : 26 Mays 1512  Saltanatı : 1481 - 1512 (31 ) sene İkinci Bayezid, uzun boylu, geniş göğüslü ve kuvvetli bir vücuda sahipti. Yüzü yuvarlak ve gözleri elâ idi. Cesur ve atılgandı. Aynı zamanda çok halim, selim ve dinine bağlı bir padişahtı. Babası Fatih Sultan Mehmed Han ilmi karşı büyük bir sevgi beslediği için, oğlu Bayezid'e her şeyden evvel kuvvetli bir tahsil vermeyi düşünmüştü.  O devrin en meşhur âlimlerinde ders okutturmuş, bütün İslâmi ilimleri en iyi şekilde öğretmişti. İkinci Bayezid, dinine çok bağlı olduğu için kendisine (Bayezid Veli) denildi. Bayezid Veli, şâirleri saraya toplar onlarla sohbet ederdi. Bayezid Veli çok alim bir zat idi.  Arapça ve Farsçayı gayet iyi bilirdi. İslâmi ilimlerin yanı sıra matematik ve felsefe tahsili de yapmıştır. Çağatay lehçesi ve Uygur alfabesini de öğrenmişti. Hattat ve bestekârdı.  Avni mahla...