Dîvân-ı Hümâyun (Osmanlı Türkçesi: ديوان همايون), Osmanlı İmparatorluğu'nda 15. yüzyıl ortalarından 17. yüzyılın yarısına kadar en önemli yüksek karar organı. İmparatorluğun yıkılışına kadar varlığını korusa da 17. yüzyıldan sonra önemini kaybetmiş ve 19. yüzyılda II. Mahmud'un teşkilat reformuyla kabine sistemine geçilerek Divan-ı Hümayun sembolik hale gelmiştir.
Sadrazam, kubbealtı vezirleri, Rumeli beylerbeyi, Rumeli ve Anadolu kazaskerleri, Rumeli ve Anadolu defterdarları, nişancı ve vezirlik rütbesine sahip olan yeniçeri ağası ve kaptan-ı derya'da divanın asli üyeleri arasında yer alırdı.
Başlangıçta bir devlet dairesi olan divan, İran devlet geleneğinin de etkisiyle sonradan kurul biçimine dönüşmüştür. Devleti işlerinin görüşüldüğü asıl divan, Divan-ı Humayun haricinde, toplanış yerine ve amacına göre farklı isimler almıştır.
Dîvân-ı Hümâyun Üyelerin Görevleri
- Alay Başçavuşu: Sadaret Alayında İnzibata Memur
- Amedi: Dış İşleri Özel Kalemi Amiri
- Baş Muhzir: Sadaret Dairesi Muhafızı
- Başçuhadar: Sadrazamın Giyeceklerini Muhafaza Edip Taşıyan
- Baş Teşrifatçı: Protokol Amiri
- Beylikçi: Fermanların Yazıldığı Kalemin Amiri
- Büyük Tezkereci: Bakanlık Özel Kalemi Amiri
- Çavuşbaşı: Divan Çavuşları Amiri (Adalet Bakanı)
- Çuhadar: Vezir Saraylarında Dış Hizmet Erbabından
- Darbhane Emini: Darbhanenin Amiri
- Defter Emini: Devlet Arazi Kayıt Defterlerinin Muhafızı
- Devlet Kethüdası: Başbakan Yardımcısı ve İç İşleri Bakanı
- Hil’at Giyen Memurlar: Mükafaten Hususi Elbise Giydirilen Memurlar
- İç Ağası:Sadaret Dairesinin İç Hizmetlerine Memur
- İstanbul Kadısı: İstanbul Baş Hakimi
- Kaptan-ı Deryâ: Deniz Kuvvetleri Başkumandanı
- Kazasker: Kadıların Amiri ve Hükümet Azası
- Mekke Kadısı: Mekke Baş Hakimi
- Nakib-ül-eşraf: Peygamber Soyundan Olanların Başı
- Nişancı: Devlet Bakanı
- Rumeli Kazaskeri: Rumelideki Kadıların Amiri
- Teşrifatçı: Protokol Amiri
Bunlar:
Ayak Divanı: Olağanüstü haller karşısında padişahın katıldığı divan toplantısı.
Galebe Divanı: Yabancı ülke elçileri kabul edilir.
Sefer Divanı: Vezir-i Azam sefere çıkarken toplanır.
At Divanı: Sefer sırasında at üzerinde yapılır.
Ulufe Divanı: Yeniçeri maaşları için toplanır.
İkindi Divanı: Sadrazam konağında Divan-ı Hümayun'da yarım kalan işleri tamamlamak içindir.
Divan-ı Hümayun
Osmanlı İmparatorluğu'nda, padişah sarayında toplanan ve şimdiki Bakanlar kurulu gibi memleketin önemli işlerini gören, bu arada müracaat dilekçelerini de kabul ederek bir çeşit yüksek mahkeme vazifesi de gören kurumdur.
Dîvân-ı Hümâyûn, Topkapı Sarayındaki Kubbealtı dairesinde toplanırdı. Kuruluşu, Orhan Gazi dönemindedir. Devletin ilk zamanlarında devlet işleri ya doğrudan doğruya padişahlar tarafından ya da sadrazamlar tarafından görülürdü. İstanbul'un alınmasından sonra, devlet işlerinin çoğalması, böyle bir divanın kurulmasını gerekli kılmıştır.
Osmanlı Devleti'nin merkez teşkilâtının üç büyük temel unsurundan biri de, Dîvân-ı Hümâyûn ve kalemleridir. Diğerleri Bâb-ı âsafî ve kalemleri ile Bâb-ı defterî ve kalemlerinden meydana gelmektedir. Dîvân-ı Hümâyûnda, imparatorluğa ait siyasi, idari, askerî, örfî, şer'î, adlî ve malî işler, şikâyet ve davalar görüşülüp, ilgililer tarafından tetkik edildikten sonra, bir karara bağlanırdı.
Dîvân, hangi dil ve millete mensup olursa olsun, her sınıf halka, kadın erkek herkese açıktı. Devletin idari, siyasi ve örfî işleri doğrudan doğruya; diğerleri, bir müracaat, bir itiraz veya bir lüzum üzerine tetkik edilirdi.
Memleketin herhangi bir yerinde haksızlığa uğrayan, zulüm gören veya mahallî kadılarca haklarında yanlış hüküm verildiğini iddia edenler, vakıf mütevellîlerinin haksız muamelelerine uğrayanlar, idari veya askerî âmirlerden şikâyeti olan herkes ve diğer davacılar Dîvân-ı Hümâyûna bizzat başvururlardı. Bütün davalar burada tarafsızlıkla görülürdü.
Ayrıca, harp ve sulh gibi kararlar dîvânca verildiği gibi, bütün mühim devlet işleri de burada müzakere edilir ve neticelendirilirdi. Dîvânda bitmeyen veya padişaha arza muhtaç olmayan gerek resmî ve gerek hususî işler, padişahın mutlak vekili olan veziriâzamın İkindi Dîvânı'nda müzâkere edilir ve karara bağlanırdı.
Dîvân-ı Hümâyûn, mutad toplantılarından başka, kapıkulu askerlerine ulûfe dağıtımı için üç ayda bir fevkalâde olarak toplanırdı. Gelen yabancı elçiler de, bu vesile ile sadrazamla görüşürler ve daha sonra padişahın huzuruna çıkarlardı. Buna, Galebe Dîvânı denirdi.
Padişahın, teb'asıyla ve bilhassa askerî sınıflarla aracısız olarak görüşmesi gayesiyle, tahtın, Bâbüssaâde denilen, sarayın üçüncü kapısı önünde kurulması suretiyle akdedilen olağanüstü toplantılara ise, Ayak Dîvânı denirdi. Ayak dîvânları, ekseriya ihtilal veya karışıklık zamanlarında olurdu.
Hükümdar, burada halkla veya askerle doğrudan doğruya temas eder, dertlerini dinlerdi. Ayak Dîvânının, mühim ve acele işleri müzakeresi ve derhal bir karara varılması için, hükümdarın veya serdâr-ı ekremin başkanlığında, saray dışında ve mesela sefer zamanlarında ordunun bulunduğu yerde toplandığı da olurdu. Bu sırada müzakerelere, yalnız devlet adamları ve tecrübeli komutanlar katılırdı.
Fatih devrine kadar, dîvâna bizzat padişahlar başkanlık ederlerdi. Daha sonra padişah adına veziriâzamlar (Baş Sadrazamlar) başkanlık etmişlerdir. Padişah nerede bulunursa, dîvân orada toplanırdı. Yalnız veziriâzam seferde bulunurken, büyük dîvân onun başkanlığında toplanırdı.
Fatih zamanında da dîvân her gün toplanmakta olup, haftada dört gün padişahın huzuruna arza girilirdi. Dîvân-ı Hümâyûn toplantıları, 16. yüzyıldan sonra haftada dört güne inmiştir.
Tarihçi Gelibolulu Mustafa Âli'nin yazdığına göre, Üçüncü Murad Han zamanına kadar, haftada dört gün dîvân toplanır ve bu dîvân toplantılarından sonra dört defâ da arza girilirken, dört defa arza girmek çok görüldüğünden, arz günleri, ikiye indirilmiştir.
Toplantı, Cumartesi, Pazar, Pazartesi ve Salı günleri yapılırdı. Bu dört günde, Dîvân-ı Hümâyûn üyeleri, saraya gelip işlere bakarlardı. Pazar ve Salı günleri müzakerelerden sonra veziriâzam ile diğer vezirler, kazaskerler ve defterdarlar, Arz Odası'nda padişahın huzuruna kabul olunarak, dîvân işleri hakkında her biri ayrı ayrı izahat verirdi.
Dîvân heyetine, vezir rütbesinde olmadıkça, Yeniçeri Ağası katılamazdı. Vezir olmayan Yeniçeri Ağası, arz günlerinde dîvân üyelerinden önce arza girip, Yeniçeri Ocağına dair söyleyeceğini söyler, sonra maiyetiyle beraber, ağa kapısına girerdi.
Dördüncü Mehmed’in padişahlığı ve Fazıl Ahmed Paşanın sadrazamlığı zamanında, evvelâ Avusturya (II. Viyana Kuşatması) ve sonra Leh seferleri dolayısıyla padişah Edirne’de bulunduğundan, dîvân müzakerelerini, yalnız arz günlerine inhisar ettirerek, haftada iki gün, yani Pazar ve Salı günleri toplanması kararlaştırılmıştı.
Padişah, 1677’de İstanbul’a gelince, yine aynı surette haftada iki gün olarak devamı emredilmişti. Bu durumda devlet işleri, yavaş yavaş sadrazamların İkindi Dîvânı'na yükletilmiş oluyordu. İkinci Ahmed’in saltanatının son senelerinde, haftada iki gün toplanan dîvânın azlığı ve iş sahiplerinin mağduriyeti göz önüne alınarak, bu hükümdarın emriyle, dîvân toplantıları yine haftada dört gün olmuştu.
Dîvân toplantılarının, 18. yüzyıl başlarında, Üçüncü Ahmed Han zamanında, haftada ikiye ve sonra bire indiği görülmektedir. Daha sonraki devirlerde dîvân toplantıları, büsbütün terk edilerek işlerin halli sadrazam dîvânına bırakılıp, padişahların iradeleri alınmak için, hükümdara telhisçi gönderilmek suretiyle, Paşa Kapısı'nda görülür olmuş ve dîvân akdi üç ayda bir, kapıkulu ocaklarına maaş verme ve yabancı elçi kabulü şekline dönüşmüştür.
Dîvân-ı Hümâyûnun Topkapı Sarayı'nda Kubbealtı denilen binasını, Kanuni Sultan Süleyman zamanında veziriâzam Damat İbrahim Paşa yaptırmıştır. Bundan evvel, sonradan Eski Dîvânhâne denilen başka bir dîvân toplantısı yeri bulunmaktaydı.
Dîvân-ı Hümâyûn binası, ikinci yer veya alay meydanı denilen orta kapı ile Bâbüssaâde arasındaki sahada sol kısımdadır. Kubbealtı veya Dîvân-ı Hümâyûn binası, esas itibarıyla, üç kubbe altındadır. Bu üç kubbeden birisi, dîvân üyelerinin toplandığı müzakere salonudur.
Burada, üyelerin oturacağı yerler bellidir. Bu salonda veziriâzam ile diğer vezirlerin oturdukları yerin üstünde, padişahların dîvân toplantılarını gizlice dinledikleri “Kasr-ı Adl” denilen kafes pencereli yer bulunmaktadır.
Dîvân-ı Hümâyûn, 18. yüzyıldan sonra önemini kaybetmesine rağmen, büsbütün ortadan kaldırılmayarak, imparatorluğun sonuna kadar muhafaza edilmiştir.
Dîvân-ı Hümâyûn Üyeleri
Kubbealtı vezirleri
Veziriâzamdan sonra gelen diğer vezirler ikinci vezir, üçüncü vezir, dördüncü vezir vb. şekilde adlandırılırdı ve sayıları yediye kadar çıkabilirdi. Dîvân müzakerelerinde ve siyasi herhangi bir işin halinde de tecrübeli devlet adamları olan bu kubbe vezirlerinin fikirlerinden istifade edilirdi.
On yedinci yüzyılın başlarından itibaren defterdar, nişancı ve kaptan paşaların vezirlikleriyle beraber, vezirlerin adedi artmıştır. Hatta bazı beylerbeyliklere tayin edilen kişilere de vezirlik rütbesi verilmiştir.
Defterdarlar
Fatih Kanunnâmesi'ne göre defterdar, padişahın malının vekilidir. Defterdarlık teşkilâtına “Bâb-ı Defterî” de denilir. Başdefterdardan sonra Anadolu malî işlerini görmek için Anadolu Defterdarı geliyordu. Yavuz Sultan Selim devrinde, buraların malî işlerini görmek üzere, Halep'te bir defterdarlık daha kuruldu.
Fakat bu, devlet merkezinde değildi. On altıncı yüzyıl ortalarında, devlet merkezinde, Şıkk-ı Sânî adı ile bir defterdarlık daha kurulmuştur. Bu şekilde Başdefterdar, Anadolu Defterdarı ve Şıkk-ı Sânî isimlerinde üç defterdarlık olmuştur.
Dîvân-ı hümâyûn, sabah erkenden toplanır ve kuşluk zamanına ve bazen de öğleye kadar devam ederdi. Dîvân-ı hümâyûna gelecek olan devlet adamları, sabah namazını çoğu zaman Ayasofya Camii'nde kılar, Yeniçeri ocağı ile süvari bölük ağaları ve bir miktar yeniçeri, sarayın Bâb-ı Hümâyûn denilen ve Ayasofya Camii'ne bakan kapısı önünde iki sıra üzerine dizilirler, dîvân erkânı, namazdan sonra buradaki yerlerini alırlardı.
Bu sırada duacı dua ettikten sonra Bâb-ı Hümâyûn kapıcıları, kapıları açarlardı. Dîvân-ı hümâyûnda, dîvân üyelerinden başka Reis-ül Küttab, çavuşbaşı, kapıcılar kethüdası, büyük ve küçük tezkireciler ve tercümanlar hizmet görürlerdi. Dîvânda nişancı, tuğra çekilmesi lâzım gelen ferman, berat, menşur gibi evraka tuğra çekerdi. Örfî işleri ise, veziriâzam kararlaştırırdı.
Sadaret Kethüdalığı
1835 yılında, Umûr-ı Mülkiye Nezareti ve 1837 yılında Dahiliye Nezareti olmuştur. Şimdiki içişleri bakanlığıdır.
Reis-ül Küttab
Ana madde: Reis-ül küttâb
Reis-ül Küttab makamı oluşturulmadan evvel, bu makama ait görevleri Nişancı yürütmekteydi. Fakat imparatorluğun dış ilişkilerin gelişmesiyle birlikte 17. yüzyılda Nişancı'nın vazifelerini üstlenir şekilde Reis-ül Küttab makamı oluşturuldu. 1836 yılında, Umur-ı Hâriciye Nezareti olmuştur. Bu makam günümüzdeki Dışişleri Bakanı'na denk düşen görevleri yürütmekteydi.
Çavuşbaşılık
1836 yılında, Deâvî Nezareti ve 1870 yılında Adliye Nezareti olmuştur.
Yeniçeri Ağalığı
1826 yılında Seraskerlik, 1908 yılında Harbiye Nezareti olmuştur. Osmanlı Devleti'nin askeri işlerinden sorumludur. Bugünkü genelkurmay başkanı hükmündedir.
Kaptan-ı Deryâlık
Ana madde: Kaptan-ı derya
1878'den sonra, Bahriye Nezareti olmuştur. Osmanlı Devleti'nin her türlü deniz işlerine bakardı. Deniz yoluyla fethedilen yerlerin kayıtlarını tutardı.
Daha sonraları kabineye, Şeyhülislâm da dâhil edilmiştir.
Yorumlar
Yorum Gönder