Ana içeriğe atla

Yavuz Sultan Selim (1512 – 1520)

 

9 - Yavuz Sultan Selim (1512 – 1520)

Osmanlı Devleti’nin sekizinci padişahı Yavuz Sultân Selîm, 871-72/1467 yılında babası II. Bâyezîd’in sancak beyi olarak bulunduğu Amasya’da doğmuştur. Doğum tarihini 872-73/1468 ve 874-75/1470 gösteren kaynaklar da vardır (Sakaoğlu 1999: 509). 

Annesi Dulkadiroğlu Alâüddevle Bozkurt Bey’in kızı Ayşe Hatun’dur. On yaşlarında iken dedesi Fâtih Sultân Mehmed tarafından İstanbul’a çağrılmış, diğer şehzadelerle birlikte onun da sünnet merasimi tertip edilmiştir. 

Küçük yaştan itibaren iyi bir tahsil gördüğü ve özel hocalardan ders gördüğü belirtilmektedir. 893-916/1487-1510 yılları arasında Trabzon sancak beyliği yapmıştır. Sancak beyliği döneminde Gürcü krallığına ve özellikle Safevî şahlığına karşı faaliyetleri ile dikkat çekmiştir. 

Yavuz Selîm’in ismi Osmanlı belgelerinde Selîm Şâh olarak geçmektedir. Ancak daha kendi döneminde sert mizacı, cesareti ve ataklığı sebebiyle “Yavuz” lakabıyla tanınmıştır (Emecen 2009: 407). 

Yavuz Selîm, II. Bâyezîd’in saltanatının son demlerinde onunla, vefatından sonra da kardeşleri Ahmed ve Korkud’la taht kavgasına girişmiş 918/1512 tarihinde tahta çıkmıştır. Sekiz yıl beş aylık hükümdarlık süresince pek çok başarılar kazanmış, Anadolu’nun iç huzurunu sağlamış, meşhur Çaldıran (920/1514), Mercidâbık (922/1516) ve Ridâniye (924/1518) seferleri neticesinde Ortadoğu ve Kuzey Afrika’nın birçok kısmını Osmanlı sınırlarına dâhil etmiş ve Haremeyn’deki mukaddes emanetleri İstanbul’a getirtmiştir (İsen vd. 2012: 87; Emecen 2009: 411-413). 

925/1519 yılında Haçlı ittifakının yeni savaş hazırlığına başladığını haber alan Yavuz Selîm, sefer hazırlıklarına başlamış, ancak o sırada çıkan salgın hastalığın neticesi sırtında çıkan bir ur sebebiyle yaklaşık iki ay tedavi görmüş ve 8 Şevvâl 926/21 Eylül 1520 tarihinde Çorlu civarında vefat etmiştir.

Yavuz Sultân Selîm, Osmanlı kayıtlarında orta boylu, çatık kaşlı, sert bakışlı, sakalsız ancak gür ve uzun bıyıklı, yuvarlak kırmızı yüzlü, koç burunlu bir kişi olarak tasvir edilmiştir. Her türlü silahı çok iyi kullandığı, iyi bir avcı olduğu, debdebeden hoşlanmadığı, sade giyinmeyi tercih ettiği, devlet işlerini sıkı şekilde takip ettiği, disiplinli ve kararlı, ancak sözüne sadık, zarif tabiatlı biri olduğu da belirtilmiştir (Emecen 2009: 414).

Yavuz Sultân Selîm’in tek eseri Farsça Dîvân’ıdır. Selîmî Dîvân’ı ilkin 1890’da İstanbul’da, ardından Alman İmparatoru II. Wilhelm’in emriyle 1904’te Prof. Horn tarafından Berlin’de yayımlanmıştır (İsen vd. 2012: 88). Berlin’de 500 adet bastırılan Dîvân, II. Abdülhamîd’e hediye edilmiştir. Tarlan ise Dîvân’ı Türkçeye tercüme etmiştir (1946). 

Çeşitli kütüphanelerde 16 yazma nüshası bulunan eserde 2 münâcât, 1 na’t ve 333 gazel yer almaktadır (Aydın 2002: 49). Hem Sehî Beg hem de Latîfî, Selîmî’nin Türkçe şiir söylediğini kesin bir dille reddedip isnat edilen Türkçe şiirlerin ona ait olmadığını ifade etmişlerdir (İsen 1980: 49-50, Canım 2000:149-151). 

Sehî Beg ve Latîfî ile başlayıp edebiyat tarihlerinde yaygın kanaat olarak son döneme kadar kabul edilen bu iddia, yeni çalışmalarla tashih edilmiş; mecmûa ve cönklerde şairin yeni şiirlerine rastlanmıştır. Osmanlı sultanlarının şiirlerini ihtiva eden antolojik bir kaynakta Selîmî’ye isnat edilen Türkçe 1 gazel, 2 murabba ve 2 müfred bulunmaktadır (İsen vd. 2012: 88-90). 

Son dönemde yapılan bir araştırmada ise Selîmî’ye ait olduğu ilmî yöntemlerle kanıtlanmış 28 adet Türkçe şiiri daha ortaya çıkarılmıştır (Köksal 2019: 267-326). Hatta II. Selîm’e isnad edilen “Biz bülbül-i muhrik-dem-i gülzâr-ı firâkuz / Âteş kesilür geçse sabâ gülşenümüzden” şeklindeki meşhur beyit de kimi kaynaklarda Yavuz Selîm’in Türkçe şiirleri arasında gösterilmiştir (Arslan 2010: 75, Bilmen 1942: 15).

Sanata, ilme ve ilim ehline saygı duyduğu, sefere çıkarken yanına sandıklar dolusu kitap aldığı belirtilen Yavuz’un etrafında edebî bir muhit teşekkül etmiştir. Onun şahsiyeti ve seferleri hakkında çeşitli manzum ve mensur eserler kaleme alınmış, özellikle seferlerini konu alan Selîm-nâme ismi verilen türün örnekleri yaygınlık kazanmıştır. 

Yavuz Selîm’in, âlimlerle sohbet etmekten hoşlanan, okumaya meraklı, ilme saygılı biri olduğu, Arapça ve Farsça dışında Tatar lehçesini bildiği, tasavvufa ilgi duyduğu ve Muhyiddîn İbn Arabî’nin görüşlerini benimsediği vurgulanarak o, Osmanlı padişahlarının en bilgililerinden kabul edilmiştir. Divanındaki sohbet meclislerinde Zembilli Alî Efendi, Kemâlpaşazâde, İdrîs-i Bitlisî ve Halîmî Çelebi gibi isimler yer almıştır. Tâcîzâde Ca’fer Çelebi, Âhî Benli Hasan ve Revânî gibi şairler de değer verdiği sanatçılar arasındadır (Emecen 2009: 414). 

Hatta Latîfî, Yavuz Selîm’in ilim ve marifete aşırı merakı yüzünden yönetim erkânını bir kenara bırakıp çevresindeki sanat erbabıyla teklifsiz görüştüğüne değinmiştir. Kendisi de Selîmî mahlasıyla şiirler kaleme almıştır. Sehî Bey, Yavuz’un taht meşgalesi ile uğraşmayıp tamamen şiire yönelmesi hâlinde Hüsrev-i Dihlevî ayarında bir şair olacağını, Latîfî ise belâgat ve fesâhat sahibi ârif bir padişah olduğunu söylemiştir. 

Klasik kaynaklarda şairin Türkçe şiir söylemediğine ilişkin iddialar, son dönemde nakzedilmiş ve Selîmî’ye ait olduğu tespit edilen 28 Türkçe manzume ilim âlemine tanıtılmıştır. M. Fatih Köksal’ın çeşitli mecmûa ve cönklerden tespit ettiği bu şiirler, Selîmî’nin Farsça dışında Türkçe şiir söyleme konusunda da mahir bir sanatkâr olduğunu göstermektedir.  

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

II. Mehmet (Fatih Sultan Mehmed)

  II. Mehmet (Fatih Sultan Mehmed)  Babası : İkinci Sultan Murad  Annesi . Huma Hatun  Doğumu : 29 Mart 1432  Vefatı : 3 Mays 1481  Saltunatı : 1451 - 1481 (30) sene Fatih Sultan Mehmed Han Hazretleri, uzun boylu, dolgun yanaklı, kırmızı - beyaz tenli, kırık burunlu, kolları adaleli ve kuvvetli bir padişahtı. Devrinin en büyük ulemasından birisi idi. Yedi tane yabancı lisan bilirdi. Âlim, şâir ve sanatkârları toplar ve onlarla sohbetten çok hoşlanırdı. Gayet soğukkanlı ve cesurdu. Eşsiz bir kumandan ve idareci idi. Yapacağı işler hususunda, en yakınlarına bile hiç birşey sızdırmazdı. Fatih Sultan Mehmed'in ömrü seferlerle geçti. Yıkılmaz diye bilinen Bizans'ı yıktı. İstanbul'u fethetti. Ayasofya kilisesini câmiye çevirdi. Kryamete kadar câmi olarak kalmasını istedigi bu muhteşem mâbed için mükemmel bir vakfiye yazdırttı.  (Bu,vekâlet Arşivi Tapu Defterleri No:20, 27, 167, 251 ) 1127 sene kilise, 481 sene de câmi olarak kullanılan Ayasofya, 1934'de müze...

I. Murad Han

Sultan Murad  Babası - Orhan Gazi  Annesi - Nilüfer Hatun  Doğumu - 1326  Vefatı - 1389  Saltanatı - 1359-1389 (30) sene  

I. Mehmed (1413 – 1421)

  5 - I. Mehmed (1413 – 1421) Sultan Çelebi Mehmed , 1389 yılında Edirne’de doğdu. Babası Yıldırım Bayezid, annesi de Germiyanoğulları’ndan Devlet Hatun’dur. Orta boylu, yuvarlak yüzlü, beyaz tenli, kırmızı yanaklı ve geniş göğüslüydü. Kuvvetli bir vücuda sahipti. Gayet hareketli ve cesurdu. Güreş yapar ve çok kuvvetli yay kirişlerini bile çekebilirdi. Padişahlığı süresince bizzat yirmi dört savaşa katılan Çelebi Mehmed, bu savaşlarda kırka yakın yara aldı. Başında kullanmış olduğu sarık, altın işlemeli kavuğu ile gayet güzel görünürdü. İçi kürklü ve yakası dik olan bir kaftan giyinirdi. Sultan Çelebi Mehmed Müslümanlara karşı göstermiş olduğu adaleti, aynı zamanda Hristiyan topluluklara karşı da gösterdi. İyi bir idareci ve politikacıydı. Tahsilini Bursa Sarayı’nda tamamladı. Daha sonra babası tarafından Amasya sancak beyliğine tayin edildi ve bu sırada devlet işlerini öğrendi. Fetret Devri’nden sonra Anadolu’daki beylikleri tekrar bir araya toplamayı başaran Sultan Çelebi Mehmed’...