Mahpeyker Kösem Sultan (Osmanlıca: كوسم سلطان; y. 1589 – 2 Eylül 1651), Osmanlı İmparatorluğu tarihinin en güçlü kadın figürlerinden birisi, Sultan I. Ahmed'in nikâhlı eşi ve IV. Murad ve İbrahim'in annesidir. Osmanlı tarihinin en güçlü ve etkili kadınlarından biri ve aynı zamanda sonradan Kadınlar Saltanatı olarak adlandırılan dönemin merkezi bir figürü oldu. Naip olarak, Osmanlı İmparatorluğu'nu yaklaşık 20 yıl boyunca etkin bir şekilde yönetti.
1. Valide Sultan
2. Büyük Valide Sultan
Hüküm süresi
1. 10 Eylül 1623 - 8 Ağustos 1648
2. 8 Ağustos 1648 - 2 Eylül 1651
Önce gelen : Halime Sultan
Sonra gelen : Hatice Turhan Sultan Saltanat naibi
Hüküm süresi
1. 10 Eylül 1623 - 20 Mayıs 1632
2. 9 Şubat 1640 - Aralık 1647
3. 8 Ağustos 1648 - 2 Eylül 1651
Önce gelen : Halime Sultan
Sonra gelen : Hatice Turhan Sultan
Doğum : 1589
Ölüm : 2 Eylül 1651 (62 yaşında) (İstanbul, Osmanlı İmparatorluğu)
Defin : I. Ahmed Türbesi (Sultanahmet Meydanı, İstanbul)
Eşi : I. Ahmed
Çocukları :
Şehzade Mehmed
IV. Murad
Şehzade Kasım
Sultan İbrahim
Ayşe
Fatma
Gevherhan
Atike
Cemre
Tam adı : Devletlü İsmetlü Haseki Mahpeyker Kösem Büyük Valide Sultan Aliyyetü'ş-Şân Hazretleri
Hanedan : Osmanlı Hanedanı
Dini : Sünni İslam (önceden Ortodoks Hristiyan)
İstanbul da hiç beklenmeyen bir esnaf ayaklanması Kösem’i ve Kösem’in siyasi müttefiki yeniçeri ocağı ağalarının dehşet içinde bırakmıştı. Halk, ağaları, padişahın saltanat ortağı, memleketi rüşvet ve zulümle inleten türedi mütegallibeler olarak itham ediyor ve onların saraydaki müttefiki “Valide-i Muazzama” nın eski saraya gitmesini istiyordu: “Küçük Padişahımızın kendi anası vardır!..” diyordu..
Kösem yeniçeri ağalarıyla beraber yeni ve korkunç bir saltanat darbesini hiç tereddüt etmeden hazırladı; çocuk padişah zehirlenecek; bunda muvaffak olamazlarsa Kösem’in para ile elde ettiği bostancı başı bir gece saray kapılarını açık bırakacak, ağalar da yeniçerilerle beraber sarayı basıp Dördüncü Mehmed’i, anası Turhan Sultan’ı ve Turhan’ın sabık taraftarlarını, bu arada Kızlar ağası zenci Uzun Süleyman ağayı katledeceklerdi.
Tahta Sultan Mehmed’in kardeşi Süleyman oturtulacaktı. Fakat Kösemin cariyelerinden Melekî isminde bir kız bu suikastı Turhan Sultan’a haber verdi ve Turhanlılar, suikast gecesi Kösemin dairesini basarak Valide-i Muazzamayı öldürdü. Sahne pek müthiştir: Kızlar ağası yalın kılıç başa geçmiş.
Arkasında “Padişahımız uğruna canımız feda olsun!..” diyen sadık zülüflü baltacılar, kapıya dayanmıştı.
Kösem, gelenleri yeniçeriler zannetmiş, elinde bir altın şamdan kapıya koşmuş: —Geldiniz mi? diye sormuştu.
Süleyman Ağa: —Beli geldik! demişti.
Zencinin sesini tanıyan Kösem dehşet içinde donakalmış. Şamdanı kapının önünde bırakarak içeriye kaçmış, bir yüklüğün içine saklanmıştı. Kapıyı kıran Turhanlılar, Valide-i Muazzama dairesini yağma etmişler… Fakat aradıklarını bulamamışlardı.
Kuşçu Mehmet isminde bir genç baltacı yüklük kapağını açmış. Bir iki şilte çekince Kösem’in yuvalarından fırlamış gözleriyle karşılaşmıştı. Delikanlı: —Çık! diye emretmiş.
Cevap alamayınca pençesini ihtiyar sultanın yakasına atarak çekip çıkarmış ve Valide-i Muazzama genç baltacı neferinin çıplak ayaklarına kapanarak: —Kıyma bana şehbazım.
Seni Karun hazinesine garkedeyim. Beni Padişahımıza diri götür! Diye yalvarmıştı…
Mehmet: —Koca valide burada. Bre koşun. Koşun! diye bağırmıştı. Ortalık karışmış, baltacılar Köseme kılıç ve hançer üşürmek istemişti. Kuşçu: —Kılıç çalman. Bre savulun. Savulun diye bir nağra atmış ve Kösem’i boğmak üzere kollarını sıvamıştı.
O sırada Kösem elini koynuna sokmuş yattığı yerden avuç avuç mücevher ve altın saçmaca başlamıştı. Baltacılar bunları yağma için birbirlerini çiğnerken Valide-i Muazzama yerinden kalkmış ve yaşından umulmayan bir çeviklikle fırlayarak kaçmak istemişti.
Fakat Kuşçu bir pars gibi atılarak Kösem’i altına almış ve pençelerini gırtlağına geçirmişti.
Kösem: —Yiğit. Kıyma bana. Celladım olma! diye inlemiş,
Mehmet de: —Merhametten, bilmediğin şeyden bahsetme. Kelime-i Şahadet gelir! demişti.
Delikanlının parmakları boynuna gömülürken Kösem bir şeyler mırıldanmıştı; biraz sonra da yere bir külçe halinde serilmişti. Kuşçu Mehmet üzerinden kalkınca yeni bir yağma başlamıştı. Valide-i Muazzamanın üstüne atılan baltacalar, koynunda kalan son mücevherleri parmaklarından yüzüklerini, boynundan altın muskalarını küpelerini alıyorlardı.
Bu arada. —Öldü!öldü! Sesleri yükselmişti. Bunu da bir panik takip etmiş. Zülüflü hahamlar Kösem Sultan’ın dairesinden çıkmışlar, kaçmışlardı. Odada yalnız Kuşçu Mehmet kalmıştı. Delikanlı, bir Padişahın karısı, iki padişahın anası bir padişahın büyük anası olan bir kadını boğmuş olmanın ağır mesuliyeti ve dehşeti altında perişan bir haldeydi. O sırada Kösem, derin bir iniltiyle basını çevirmiş ve gözlerini açmıştı.
Mehmed’i görür görmez de canhıraş bir çığlık atmıştı. Delikanlıya gelince, artık deliye dönmüştü. Artık pençelerini kullanmağa cesaret edememiş gözüne ilişen bir perde kordonunu koparmış ve ilmek yapıp Kösem’in boynuna geçirmiş ve iki urunu çılgın gibi çekmeğe başlamıştı. Kösemin zindan ve burnundan bir kan boşanmış.
Kuşçu Mehmed’in üstü ve ellen kan içinde kalmıştı Osmanlı sarayında yarım asırdan fazla hüküm sürmüş muazzam ve muhteşem kadın ölmüştü. Ertesi gün, birkaç kişinin omuzunda, saltanatına, aşkına, güzelliğine duyamadığı kocası Birinci Sultan Ahmed’in türbesine götürülecek, defin edilecekti.
Yorumlar
Yorum Gönder